Filistin’de soykırım şiddetini artırarak devam etmektedir. Bir yandan sivillere karşı işlenen insanlık suçları, diğer yandan ise orantısız savaş devam etmektedir. Aylardır devam eden bu savaşı omuzlayan ve savaşçı onuru ile direnenler ile savaş saflarında yer almaları gerekirken, misafir sanatçı edası ile olup biteni sadece seyredenler vardır. Kimileri büyük bedeller öderken, kimileri ise hâlâ büyük bir savaşın içinde olduğumuzun idrakinde değiller. Bu savaş, bizim savaşımızdır ve bu devrimci savaşta herkes yerini almalıdır. Bu ümmetin her bir ferdinin imkân ve kabiliyeti çerçevesinde yapacakları vardır. Bu savaşta düsturumuz şu olmalıdır: “İman varsa imkân da vardır.” “İman ve irade birleştiği zaman, aşılamayacak hiçbir engel yoktur.” İnsanlık-siyonizm savaşında ortaya konulan her çaba elbette kıymetlidir. Ama eğer bu çabalar, asrımızın soykırımını durdurmaya yetmiyorsa, o halde ya mevcut çabaları daha üst seviyelere taşıyıp yoğunlaştırmak ya da yeni yöntemler denemek gerekir. Ruhumuz ve bedenimiz ile bu savaşın bir parçası olmalıyız. Bedel ödeme hususunda cesur olabilmeliyiz. Ve cesurca hamleler yapan tüm devrimci kişilik ve adımlar bu yolda bize meş’ale olmalıdır. Bu kutlu yolda kendilerini feda eden azizlerimiz aslında en zor durumda bile nasıl bir mücadele ortaya koyabileceğimiz konusunda bizlere perspektif sunmaktadır. İslam Ümmetinin her ferdi, bu devrimci hamlelerden kendi payına düşeni almalıdır. Bu yola revan olan fedailer, adeta İslam ümmetinin bedenine üflenen bir ruh gibi bu ümmete şehadetleri ve eylemleri ile taze kan olmaktadır. Özellikle Siyonistlerin ve dostlarının kalbine tarifsiz bir korku salan ve geçmişte de şer güçleri dize getiren istişhadi operasyonlar ve benzeri hamleler, düşmanı dize getirmek noktasında ciddi sonuçlar doğurabilir. Artık yeni yöntemler denemek ya da bilinen yöntemleri bir ya da birkaç adım ötesine taşımak gerekir. Özellikle fedai eylemleri, bir yandan siyonistlerin kalbine tarifsiz bir korku salarken, öte yandan tüm dünya mazlumlarının zafere olan inancını yeniden tazelemektedir.
Lübnan’ı işgal eden Büyük Şeytan Amerika ve Fransa; kendi askeri karargâhlarına düzenlenen istişhadi operasyonlar neticesinde gitmek zorunda kalmışlardı. Türkiyeli bir yiğidin, Kudüs’te yapmış olduğu bıçaklı eylem; Mısırlı bir askerin yapmış olduğu silahlı saldırı; Ürdünlü bir kahramanın üç siyonisti öldürmesi; hem zati olarak hem de sonuçları itibariyle tarihe geçecek eylemlerdir.
Artık hayat memat savaşının ortasında olduğumuz bu dönemde mücahitlerin savaş yükünü azaltma anlamında elimizde bulunan imkânları, düşmanla savaşta kullanabilmemiz lazımdır. Bazen çok fedakârca yapılan bir eylem, uyumuş olan İslam Ümmeti’ni harekete geçirebilir. Vietnam savaşını bitiren hususları irdelediğimizde;
Napalm bombaları ile yanan çırılçıplak bir kız çocuğunun dünyaya servis edilmesinin bir dönüm noktası olduğu görülecektir.
Bazen devletlerin yapamadığını bir fedai yapar ve tarihin akışını değiştirir. Herkes bu savaşın bir parçası olmalı ve öteye nasıl geçebileceğinin hesabını yapabilmelidir. Kanadı kırık aciz bir kuş gibi bir kenarda oturup sadece lanetlemek yerine, bir fedai ruhu ile neler yapılabileceği düşünülmeli ve şartlar zorlanmalıdır. Bazen de kamuoyunu harekete geçirebilmek için biraz gürültü çıkarmak ve birilerini rahatsız temek gerekiyorsa bunun için de aksiyon almak lazımdır.
Ödenecek bir bedel varsa, tüm Müslümanlar bu bedeli ödemeye hazır olmalıdır. Bu savaşın bedelini ödemenin sadece Filistinlilerin değil, tüm Müslümanların hatta tüm insanlığın görevi olduğu unutulmamalıdır. Tembellik ve korkaklık eksenli konfor duvarı yıkılmalı ve hem kendi dünyamızın hem de kamuoyunun ezberini bozma cesaretini ortaya koyabilmeliyiz.