Altı ayı aşkın bir süredir dünya tarihinde ilk defa meydana gelen bir olaya şahit oluyoruz. Tüm dünya, eşi benzeri görülmemiş bir soykırımı canlı yayında izlemektedir. Adeta film seyreder gibi, işlenen insanlık suçu seyrediliyor. Hatta insanlığın bir kısmı, bu soykırımı kanıksar hale geldi. İnsanlığı yakan bu yangının söndürülmesi için çaba sarf etmek yerine, adeta bu yangının kendiliğinden sönmesini beklemektedir. Yani adeta süreç, terör örgütü israil’in insafına terk edilmiş ve herkes sonucu beklemektedir. Her geçen gün insani dram ağırlaştığı halde ortaya konulan tepki ise zayıflamaktadır. Oysa sorun daha da ağırlaşmaktadır. Şu an çok kritik bir aşamadayız. Buraya düzenlenecek bir kara harekâtı demek; yüz binlerin katledilmesi demektir. Savaşın başından bu yana, Hiroşima’ya atılan bombanın birkaç katı değerinde bomba atıldığı ve bu vahşetin ivmesinin her geçen gün yükselmesine mukabil; başta İslam ülkeleri olmak üzere, ayağa kalkma ve insanlık onurunu kurtarma adına, devletler neredeyse hiçbir şey yapmamaktadır. Sadece itibar kurtarmaya yönelik atılan sembolik adımlar ise hiçbir soruna çare olamamaktadır. Halkların iradesi ve vicdani tutumu, devletlerin politikalarına yansımamaktadır. Kapımızda bir felaket beklemektedir. Yüz binlerce insanın ölümünden ve milyonların sürgün edilmesinden bahsediyoruz. Yani topyekûn bir halkın yok edilmesi planı söz konusu olduğu halde; bu mesele, çapı ile orantılı bir ciddiyet ile ele alınmamaktadır. Her zaman söylüyoruz; ortada bir savaş değil, bir soykırım söz konusudur. Cephelerde çok ağır bir hezimet yaşayan ve ilan etmiş olduğu hiçbir hedefe varamayan terör çetesi israil, bunun hıncını sivil masum insanlardan çıkarmaktadır. Hastaneler adeta toplu mezarlıklara çevrildi. Hastaneler basılıp; yaralılar, hastalar ve oralara sığınan siviller topluca öldürüldüler. Uluslararası hukuka göre bir savaş suçu olan bu vahşet, adeta rutin hale getirildi. Hastaneler teker teker basıldı. Yapılan çalışmalarda, her gün yüzlerce insanın gömüldüğü yeni toplu mezarlar ortaya çıkarılmaktadır. İnsanlık hala üç maymunu oynamaya devam etmektedir. Tüm insanlık büyük bir yükümlülük altındadır. Ülkeler, kurumlar ve tek tek fertler…
Hepimiz büyük tarihi bir sorumluluk ile karşı karşıyayız. İnsanlık tarihinin en büyük soykırımlarından birisi işlenirken, hiç kimsenin bir mazereti olamaz. Tarihte yaşanan diğer soykırımlardan, insanlar ya sonradan haberdar olmuş veya tüm boyutlarına vakıf olmadan vuku bulmuştur. Oysa bu soykırım, yukarıda da ifade edildiği gibi bütün boyutları ile insanların gözleri önünde işlenmektedir. Canlı yayında yüzlerce insanın bir anda katledildiği saldırılar gerçekleşmektedir. Dolayısı ile kimsenin bu vahşet tablosuna ilişkin bir mazereti olamaz. Mütemadiyen Filistinliler; “ey özgür dünya, ey Müslümanlar, ey Araplar neredesiniz, niye bu vahşete engel olmuyorsunuz,” diye çağrıda bulunmaktadır.
“Ey Müslümanlar,” diye başlayan bir imdat çığlığı bir mazlumun ağzından çıktığı anda; bu çağrıya icabet etmek, bütün Müslümanlar için farzdır. Bu çağrı ile bir seferberlik hali başlar. Herkesin tüm imkân ve kabiliyetini sonuna kadar kullanarak, bu mazlumların yardımına yetişmesi farzdır. Yani şu an İslam ümmeti ifa edilmemiş bir farzın yükümlülüğü ile karşı karşıyadır.
Kalkınız, geç de olsa bu farzın gereğini yerine getirin. Ayağa kalkınız ki, Allah’a verebilecek bir hesabınız olsun veya hesabınız hafiflesin. Ayağa kalkın ki; dünyevi ve uhrevi onurunuzu kurtarabilesiniz.