İslam Ümmeti, Batı’dan mülhem fikirlerin etkisi ile ulusal konsepte ve paradigmaya yönelince, belki bin asırdır tek bir payda etrafında toplanan halklar ve uluslar; kopan bir tespihin taneleri gibi dağıldılar. Yıllar içerisinde öyle bir noktaya gelindi ki; kimse kimsenin sorun ve sıkıntılarını hatırlamaz oldu. Dahası, ümmet mefkuresi ile kardeşlerinin acılarını paylaşmaya çalışan ve dertleri ile dertlenen insanlarımız yadırgandı ve kınandı. Her toplum kendi içine hapsolmayı bir marifet bildi. Globalleşen dünyanın küçük bir köye döndüğü ve uluslararası ilişkilerin her açıdan belirleyiciliğinin ön plana çıktığı bir dönemde bile dar ufuklarını siyaset stratejisi olarak benimseyenler, her açıdan küçülmeye devam ettiler. Dünyaya açılan toplum ve milletler ise hem her tarafta müttefik buldular hem de çok uzak coğrafyaların bile imkânlarından istifade ettiler. 2. Dünya savaşı sonrası şekillenen dünya siyasetinde başsız İslam Ümmeti’nin birçok topluluğu adeta yetim kaldı. İslam Ümmetinin dağınıklığından ve benliğini yitirmesinden cesaret alan emperyalist devletler, kendileri ile iç içe veya komşu olan toplulukları ve halkları soykırıma uğrattılar. İşte bu kadere uğrayan mazlum coğrafyalardan birisi de Doğu Türkistan’dır. Kapalı bir toplum olan ve dışarıya pek bilgi ve haberin sızmadığı bir ortamda, dışarıya sızan bilgi ve haber kırıntıları bile, buradaki tablonun vahameti hakkında bize bilgi vermektedir. On yıllardan beri, buradaki kardeşlerimiz fiziki ve kültürel soykırıma uğratılmaktadır. Aslında Doğu Türkistan’ı bir açık hava hapishanesi olarak düşünmek belki daha doğru olur. Buradaki Müslüman kardeşlerimiz, her türlü zulme uğramaktadır. Doğu Türkistan, yeni bir Endülüs olma yolundadır. Mesela burada en sıradan hale getirilen zulümlerden birisi şudur: Erkekler toplanma kamplarına alınmakta, misafirlik adı altında her eve Çinli erkekler yerleştirilmekte, çocuklar tamamen Çin kültürü ile yetiştirilmektedir. Buradaki zulme ve baskılara direnen herkes, zindanlara atılmakta ve korkunç işkenceler görmekte ve katledilmektedir. Nicelerinden bir daha haber alınamamaktadır. İslam ümmetinin bu mazlum topluluğunun sesini kimse duymamaktadır. Herkes, burayı kendi kaderine terk etmiştir. Gazze, Türkistan ve diğer mazlum beldeler, Müslüman kardeşlerinin ve insanlığın, çığlıklarını duymasını bekliyor. Maalesef, onurlu ve duyarlı çok az insan haricinde; ne İslam’ı referans gösterenlerden ne de milliyetçi söylemlere sahip hiç kimseden, bu sorunun çözümüne yönelik herhangi bir söz ya da eylem sudur etmemektedir. Uluslararası ilişkileri ve konjonktürel durumu gerekçe gösterenler, ne tarih önünde ne de Aziz ve Celil olan Allah’ın huzurunda bunun hesabını veremeyecektir. “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” nebevi fermanı; her türlü zulme karşı onurlu bir duruş ortaya koymamızı farz kılmaktadır.

Devlet yetkililerine çağrımız şudur:

Siz; Gazze’nin, Doğu Türkistan’ın ve diğer mazlum coğrafyaların çığlığını ne zaman işiteceksiniz?

Bu gün mazlumlar için ayağa kalkmaz ve mazlumlar için gözyaşı dökmez iseniz; yarın siz de düştüğünüzde sizin için kimse gözyaşı dökmeyecek ve ağlayanınız bile olmayacaktır.

Siyaseten bile bu hadiseye yaklaşıldığında; küreselleşen bu dünyada güçlü bir aktör olmak istiyorsanız, ortak paydalara sahip olduğunuz halklara ve milletlere sahip çıkmanız gerekir.