Şu anda İslam Ümmeti`nin en büyük sorunu, Müslüman yöneticilerin ilkesizlikleri ve siyasi ihtiraslarıdır. İslam ümmetini bölük pörçük hale getiren, vahdet zeminini tahrip eden en önemli faktör budur. Bazen ilkesizlik ve ihtirasta o kadar aşırı gidiliyor ki ihtiras gözleri o denli kör ediyor ki tüm kutsallar ayaklar altına alınıyor. İslam Ümmeti`nin hayati maslahatları, siyasi emellere ve menfaatlere kurban ediliyor. İslam`a karşı savaş açan Haçlılarla aynı safta yer alıp İslam ümmetine karşı savaş açan Müslümanların varlığı, bu zihniyetin eseridir. İslam coğrafyası işgal altında iken Müslümanların biribirleri ile kıyasıya savaşmaları ve bu savaşların bazılarında kadın-çocuk demeden birçok masum sivil insanın katledilmesi de yine bu kokuşmuş zihniyetin eseridir.

İslam ümmeti içerisinde İslami ilkelerden, İslami maslahatlardan ve vahdetten dem vurup da mazlumların içerisinde öğütüldüğü zulüm sarmalına destek veren zihniyeti yine aynı çerçeve içerisinde mütalaa etmek mümkündür.
Yakın zamandan birkaç örneğe göz atalım.

Sovyetler Birliği`nin Afganistan işgali bittiği zaman Ruslara karşı savaşan ve farklı noktalarda bulunan mücahit grupları yıllarca birbirlerine karşı savaştı. Bu savaşta on binlerce insan öldü. Siyasi çıkar ve menfaatler uğruna görkemli bir zaferin kazanımları heba edildi. Akabinde tam toplumsal barış sağlandı derken yeni yeni çatışmalara şahit olduk. Savaş bütün şiddeti ile yine başladı. Tüm Müslümanlar bu durumu ibret ile seyretti. Bu seyir içerisinde iktidar değişti. Amerika, uydurma bahanelerle Afganistan`ı işgal etmeye başladığı zaman ön saflarda bu devrik iktidarın güçleri savaştı. Bir İslam beldesi altın tepsi içerisinde Haçlılara sunuldu. Cihad yurdu bir İslam beldesi, Haçlı postallarıyla hayâsızca çiğnendi. Burada yüz binlerce insanımız Amerikan`ın başını çektiği Haçlılar tarafından katledildi. On binlerce Müslüman kadının ırzına geçildi. Buranın kaynak ve değerleri talan edildi. Müslümanların uyuşamaması ve siyasi ihtiraslarını ön plana çıkarmalarının bedeli çok ağır oldu. İşbirlikçiler iktidara geldi. Hâlâ bu coğrafya kan ağlamaya devam ediyor. Eğer bazı Müslüman geçinenler, Haçlıların öncü kuvveti vazifesini yapmasalardı Haçlılar asla bu coğrafyayı işgal edemeyeceklerdi.

Akabinde Irak işgali geldi. Yine Amerika`nın burayı işgal etmesi, kendilerine “Müslüman`ım” diyenlerin yardım ve ihanetleri ile mümkün olabildi. Bu savaş esnasında, direnişten ve devrimden bahsedenler, Amerikalılar ile beraber Müslümanlara kurşun sıktılar. Amerika`nın yanında savaştılar. Esir aldıkları Müslümanları ABD`ye teslim ettiler. Yanı başlarında Iraklı Müslüman kadınların ABD tarafından alınıp götürülmesi karşısında ses çıkarmayacak kadar gayretsizleştiler. Birçok Müslüman bu imtihanı kaybetti. Ümmetin yüz binlerce evladı işbirlikçilerin ve basiretlerini yitirmiş, ihtiraslarının kölesi olmuş âlimlerin başlarında bulunduğu grupların yardımıyla ABD tarafından katledildi; tüm zenginlik kaynakları yağmalandı; âlimler ve bilim adamları başta olmak üzere toplumun öncüleri katledildi; başta petrol olmak üzere yer altı kaynaklarına onlarca yıl sürecek talana kapı aralayan bir ipotek konuldu. Bu coğrafya, hâlâ kan ağlıyor; her gün onlarca Müslüman ölüyor bu topraklarda. Yüzlerce Müslüman idam edildi ve idamlar tüm hızıyla devam ediyor. Müslüman kanı akarken emperyalistlerin yağma ve talanı da devam ediyor.

Emperyalist güçlere karşı cihad fetvası veremeyen âlim kisveli zavallılar, birbirlerine karşı aslan kesilip şer`i hükümleri meş`um emellerine alet ederek birbirleri hakkında ölüm fetvası verebilmektedirler.

Süreçle beraber Saddam gitti, yerine başka bir zalim geldi. Değişen bir şey olmadı. Bu savaşın kaybedeni İslam oldu, Müslümanlar oldu.

Yemen, Somali, Mali derken en son örnek olarak da karşımızda Suriye örneği durmaktadır. Kin, nefret ve ihtiraslar; kalpleri ve gözleri öylesine kör etmiş ki yapılan açıklamaların, ortaya konulan tezlerin, atılan adımların, takip edilen politikaların İslam dairesinde izahı yok. İki yıldır devam eden savaşta tahminen en az seksen bin insan öldü. Her gün yüzlerce ölü haber gelmeye devam ediyor. Batı, bu kan deryasından nasıl bir rant devşireceğinin hesaplarını yapıp bu kanlı tiyatroyu ellerini ovuşturarak seyrediyor. Bir yandan da fitne ateşinin sönmemesi için durmadan körüklüyor. İslam Âlemi`nde farklı noktalarda duran Müslümanlar da bu kör dövüşe dolaylı olarak müdahil oluyorlar. Bir futbol takımının taraftarlarının fanatikliği ile doğru-yanlış demeden safında yer aldıklarına kayıtsız şartsız destek vermekteler. Bu durum, süreci içerisinden çıkılmaz bir hale getirmektedir. Bugün Suriye`deki sorunun bu hale gelmesinin temelinde bu sebep yatmaktadır.
Yusuf el Karadavi`nin silah ve sair yardımları karşısında Amerika`ya teşekkür etmesini ve daha fazlasını talep etmesini ibretle izledik. Karadavi, Amerika`nın İslam ve Müslümanlara yaptıklarını ve hâlâ yapmaya devam ettiklerini unutmuşa benziyor. Yine Esed`e kayıtsız şartsız destek veren kimilerinin her şeyi direniş cephesi çerçevesinde ele alması, binin üzerinde Filistinlinin mülteci kamplarında katledilmesi ve bu katliama maruz kalan Filistinlilerin Baas yönetimi tarafından katledildiklerini açıklamalarına rağmen birilerinin Esed`i hâlâ Filistin davasının hamisi gibi göstermeye çalışmasını ibretle görüyoruz.

Hamas gibi hareketlerin, zalim Esed`in yaptıklarına tavır alarak zulümlerine ortak olmaması karşısında bazılarının bu duruşu, şer ekseninde yer almak gibi açıklamasını da ibretle müşahede ediyoruz. Irak, Afganistan, Somali, Yemen, Mali gibi örnekler ortadayken Haçlıların davul ve zurna ile Suriye`ye davet edilmesini ibret ve acı ile seyrediyoruz.
Bu örnekleri saymakla bitiremeyiz.

Kısacası bugün ümmetçe yaşadığımız sorunların temelinde ilkesizlik ve siyasi ihtiras vardır. Bu ilkesizliğin ve ihtirasın İslam maskesi kullanılarak pratize edilmesi, çok daha vahimdir. Bu ilkesizlik öylesine bir hal almış ki söylemlerin aksine, sahada Müslüman ve kâfiri ayırt etmek bir hayli güçleşmiştir.