Batı`nın hastalıklı ruh hali, bütün dünyayı kana boğmakla kalmıyor; bizatihi kendisini de vuruyor. Özellikle Avrupa`da başta aşırı sağ olmak üzere yükselişe geçen tehlikeli fikirler, insanlığı tehdit etmenin yanı sıra Batı dünyasında da kırılgan bir sosyal doku oluşturuyor. Her ne kadar gizlenmeye çalışılsa da sağcı ve ırkçı fikirler, artık Batı`nın sahte maskesini tüm insanlığa göstermektedir. İnsan hakları ve hoşgörü palavraları Batı cephesinde her geçen gün daha fazla anlamını yitirmektedir. En son, Amerika`nın Boston şehrinde meydana gelen patlamayı hatırlayalım. Patlamadan hemen sonra, daha toz duman dağılmamışken, hemen Müslümanlar suçlanmaya başlandı. Tam bir linç kampanyası başladı. Hem Amerikan toplumu, hem de kurumları, hemen Müslümanlara odaklandı. Halen Amerika`da Müslümanlara dönük adeta bir sürek avı icra ediliyor. Tüm Müslümanlar potansiyel şüpheli olarak görülüyor. Böylesi zamanlarda Batı`nın maskesi düşüyor ve gerçek yüzü ortaya çıkıyor. Batı`nın, İslam`a ve Müslümanlara bakış açısının müsbet olduğuna dair ortaya konulan söylemlerin birer palavra olduğu alenileşiyor. Hatta bazen, toplum içerisinde aydın geçinen veya dini bir makamı işgal eden insanlardan öylesi çağrılar geliyor ki, insanın kanını donduracak cinsten. Gazeteci kılıklı bir cani, Amerika toplumunu, tüm Müslümanları öldürmeye davet etti. Batı`da buna benzer hastalıklı ruh halinin tezahürü olan olaylardan bazılarını hatırlayalım. 19 Nisan 1995 tarihinde, Timothy McVeigh ve Terry Nicolas, Oklahoma`daki FBI binasının önüne bomba patlattı. Olayda, tam 168 kişi öldü, yüzlerce kişi yaralandı.

Bu saldırıyı gerçekleştiren şahıs, aşırı sağcı Hristiyan bir örgüte mensup idi.

Norveç`te yaşanan ve 93 kişinin ölümüyle sonuçlanan saldırı da bu kabilden bir saldırıdır.

Aşırı sağcı Anders Behring Breivik; ırkçı, aşırı sağcı bir Hristiyan`dı; Tapınak Şovalyeleri mensububuydu. Almanya`daki Neonazi saldırları ve kundaklama faaliyetleri neticesinde, birçok insan öldü ve yüzlerce ev yakıldı.  Ve onlarca okul saldırısı neticesinde katledilen yüzlerce öğrenci… Bu liste, böyle uzayıp gidiyor.  Ve bu gidişle bu liste uzamaya devam edecektir. Aslında bu hadiseler; Batı`nın, İslam âlemi`nde icra ettiklerinin küçük bir numunesini, kendi topraklarındaki Müslümanlara ve yabancılara karşı icra eden, durumdan vazife çıkaran, (çoğunlukla eski asker) hastalıklı bir zihniyetin eseridir. Amerika ve diğer Haçlı unsurlarının, devlet olarak küresel çapta yaptıklarını, onlar da lokal çerçevede yapıyorlar. Yani mantık olarak arada hiçbir fark yok. Zihniyet aynı: Ötekisine hayat hakkı tanımamak… Ve bu olaylar, Batı`nın gerçek yüzüdür.

Ve Teksas`ta yeni bir patlama oldu. Kuvvetle muhtemel, yine bu olayın potansiyel şüphelisi olarak Müslümanlar görülecek ve yine bir linç kampanyası başlayacaktır. Gübre fabrikasındaki patlamanın nedeni ne olursa olsun, bu patlama bile Müslümanlara eziyet etmenin bir vesilesi haline dönüştürülecektir. Her seferinde Amerika ve Avrupa`da gerçekleşen bir tür saldırılarda, önce Müslümanlar hedef gösterilip mahkûm ediliyor. Sonra, bu olayların bir Müslüman tarafından yapılmadığı ortaya çıkınca da, bu sefer bireysel bir hezeyan olarak takdim ediliyor. Oysa şimdiye kadar gerçekleşen katliamlara baktığımızda kahir ekseriyetle bu olayların bireysel girişimler olmadığı açıktır. Bizatihi bu olayları niçin yaptıklarını açıklayan katillerin açıklamalarına baktığımızda, ortak bir söylem ortaya çıkıyor. Genelde, yönetimlerinin, Müslümanlarla ve diğer unsurlarla yaptığı mücadelenin yetersizliğinden yakınırlar ve tepki olarak bu cinayetleri işlediklerinin söylerler. Bazıları, daha da ileri giderek kendilerine biçtikleri kutsal bir konumdan hareketle bu cinayetleri işlediklerini söylerler. Bu cinayetlerin arkasında aşırı ve yoz Hıristiyanlık fikri, ırkçılık ve aşırı sağcılık olduğu halde, ısrarla olaylara bu boyutu ile yaklaşılmaz. Her tür olay bahane edilerek “İslami terör” söylemi geliştirildiği halde, kimse Hıristiyan teröründen bahsetmez. Hıristiyan terör, tüm dünyayı kan ve gözyaşına boğduğu halde, Hıristiyanlık ile terör kelimeleri yan yana getirilmez. Hıristiyanların, Müslüman kanı ile adeta vaftiz oldukları, bu vahşetten kadın ve çocuklar dâhil herkes nasibini aldığı halde, bu gerçek ısrarla gizlenir. Oysa bireyleri bu vahşete motive eden, tahrif edilmiş Hıristiyanlık ve onun türevleri olan fikirlerdir.

Zamanında, bu tür fikirler, Müslümanlara karşı yürütülen savaşta Batılı toplulukları bir arada tutan harç ve çimento olarak kullanılıyordu. Bu fikirlerle motive edilmiş katiller sürüsü, İslam coğrafyasına salınıyordu ve halen de bu fikirle donatılmış askerler, her gün cinayetlerine yenilerini ekliyor. Bu gün bu yoz fikirler, artık Batı sahillerini de dövüyor.

Eğer Batı burada bir suçlu arayacaksa, şapkasını önüne koyup bu cinneti tetikleyen yoz fikirlerini ve politikalarını görmelidir. Batı`nın vahşeti, bir bumerang gibi yine dönüp kendisini vurmaktadır.

Arkasında ırkçı ve sağcı Hıristiyan örgütlerin bulunduğu bu kişilerin organize saldırılarının yanı sıra, yine bu hastalıklı fikirlerin tesiri ile işlenen bireysel cinayetler de vardır. Bu ikinci tür saldırıları, özellikle okul cinayetlerinde gözlemliyoruz.

Yoz Hıristiyanlık fikri ile tatmin olamayan ve inanç türbülansına düşen gençler, adeta canavarlaşıyorlar. Bu inançsızlık, topluma ve insanlığa karşı bir nefrete dönüşüyor.

Batı, kendi dışındaki toplumlara karşı bu fikirleri destekledikçe ve bu politikalarına devam ettikçe, hastalıklı bireyler yetiştiren bu kokuşmuş bataklıktan kendisi de nasibini fazlası ile alacaktır.

Batı, bu toplumsal felakete bir çare arıyorsa, bilmelidir ki, bu salgın haline gelen toplumsal bunalımın tek reçetesi İslam`dır.

Bir de son bir noktaya değinelim:

Batı`nın zulüm ve vahşeti noktasında, Adl-i İlahi tecelli ediyor. Mazlum ve mustaz`afların kanı, Batı sahillerini şiddetle döven bir tufana dönüşüyor.