Toplumsal değişim ve dönüşüm, hayatın kaçınılmaz realitesidir. Medeniyetler, bu kanun ve anlayış sayesinde inşa olur. Her değişim ve devrim, bir doğuştur. Özellikle devrim; küllerinden doğma, düştüğü yerden kalkma ve bir yıkımdan sonra inşa ve imar etme ameliyesidir. Statükoculuk ise kokuşmuşluk ve gerilemedir. Zamanın ruhunu okuyamama ve geçmişi kutsamadır. Geleceği, geçmişin prangaları ile tutsak etmektir. Değişim, dönüşüm ve devrim; statükoya bir eleştiri ve bir alternatiftir. Değişim; eğer daha iyi bir alternatifi hedefliyor ve bu hedef de gerçekçi ise o zaman mükemmele alınan bir yolculuktur. Ama eğer değişim kendi bünyesinde statükodan daha iyi bir alternatif barındırmıyorsa; yıkımdır, anarşidir, pişmanlıktır. Bu itibarla değişim ve dönüşüm işine başlamadan evvel mutlaka alternatif çözümü hazırlamak lazımdır. Bir evi tadilattan geçirmek için yıkmadan evvel mutlaka tadilat ve restorasyon planının hazır olması gerekir. Aksi taktirde kala kala elinizde harabe bir ev enkazı ve zihninizde bir nedamet kalır. O beğenmediğiniz; ama başınızı sokacağınız evinizin yerinde artık yeller eser.
Sosyal olayları ve süreçleri iyi okumak ve eleştirileri mantıklı temellere oturtmak gerekir. Eleştiriler, beraberlerinde çözüm odaklı alternatifler içermelidir. Aksi takdirde memleketi enkaz yığınına ve anarşi yuvasına çevirisiniz. Bir iktidar beğenilmiyorsa ve değiştirilmek isteniyorsa ondan daha salahiyetli yönetim ve kadrolarının ve bu kadroların yönetim felsefe ve pratiklerinin olması gerekir. İnsanlık tarihi, plansız siyasal ve sosyal yıkım örnekleri ile doludur. Ve son pişmanlık da fayda etmemiştir. Fazla uzağa gitmeden günümüzden bazı ibretlik örnekleri hatırlamak yeterli olacaktır diye düşünüyorum. Libya’da “Muammer Kaddafi’nin gitmesi için can atanlar”, her şeye rağmen eski duruma dönmek için nelerini vermez ki? Bu konuda pişmanlıklarını dile getiren nice Libyalının var olduğuna şahit olunmuştur. Sudan’da “Ömer El Beşir gitsin de ne olursa olsun” diyenler; hatasıyla sevabıyla Ömer El Beşir’in gidişini büyük bir pişmanlıkla izliyorlar. Şimdilerde Sudan bir iç savaşa doğru gidiyor. Bu gibi örnekler bize şunu gösteriyor: He zaman, mevcuttan daha kötü bir seçeneğin olabileceğini bilmemiz lazımdır. Değişim işine başlamadan evvel, yeterli bir hazırlık ve alternatifimizin olması gerekir. Yoksa “pireye kızıp yorganı yakmaya” kalkışırsak ayazda donmamız kaçınılmadır.
Gelelim sadede…
Çok kritik bir seçime az bir zaman kaldı. Bu seçimde yapacağımız tercihler hayati bir öneme sahiptir. Ve yapacağımız tercih, ortaya koyacağımız siyasi irade, sadece bizi değil, bizden sonraki nesilleri de etkileyecektir. Bıkkınlık, bezginlik ve manipülasyon kurbanı olmadan ve bu günkü iktidardan evvelki durumu da mukayeseli olarak hatırlayıp tercihimizi yapalım. Bu günkü iktidara bazı eleştirilerimiz vardır ama bu iktidarı değiştirmek için daha iyi bir alternatife sahip olmamız gerekir. Şu anki mevcut tabloda Recep Tayyip Erdoğan’a rakip olabilecek ve ondan daha iyi ve vizyon sahibi bir lider ufukta görünmemektedir. O halde dereyi geçerken ve karşı kıyıda ne ile karşılaşacağımız belli değil iken at değiştirmemek gerekir. Türkiye’nin içerisinde yer aldığı bütün kritik uluslararası, bölgesel ve yerel süreçler ve projeler ancak mevcut cumhurbaşkanımızın liderliğinde sonuca ulaştırılabilir. Şu an her açıdan kritik bir süreç yaşanıyorken ve Türkiye şahlanışın eşiğinde iken, yani “dereyi geçiyorken küheylanı değiştirmeyelim.” “Dereyi geçerken rüzgar yeleli küheylanı, sütçü beygiri ile değiştirmek” akıl karı değildir. Sonra pişman oluruz da fayda vermez.