Son günlerde bazı kesimler, iktidara gelmeleri halinde İslami kesime nasıl hayat hakkı tanımayacaklarını açıklama yarışına giriştiler. Meydana geldiği iddia edilen münferit bir vaka üzerinden, İslami kesim hakkında adeta ferman çıkarma hezeyanında bulunuyorlar. Bunlardan bazıları, bir dozer alıp hedefe koyduğu insanların ve vakıfların yapılarını dozer ile yıkmaktan bahsederken, kimisi de şimdiden kara listeler hazırlamaya başlayıp bunu pervasızca meclis kürsüsünden okuma densizliğinde bulundu. Kemal Kılıçdaroğlu, ne kadar öfkeli olduğunu beyan edip adalet bakanlığına doğru yürüyüşe geçti ve tüm milletvekillerini toplantıya çağırdı. Bir çocuğun hakkını aramaktan çok, bir mağduriyetin, siyasal mühendislik olaylarına alet edilmesini ve bu olay üzerinden tepinme çirkinliğini ibret ile izliyoruz. Bu mahalle, iktidara gelmeleri halinde İslami kesime hayat hakkı tanımayacaklarını şimdiden açıkça ilan ediyorlar.

“Dinime dahleden bari Müslüman olsa” diye bir söz var. Bu olayda; ahlak, insan hakları ve çocuk hakları bekçiliğine soyunanlara baktığınızda, patlamış bir kanalizasyon tablosu görürsünüz. Sabıkaları o kadar kabarık ki, akıllara zarar… İslami kesimden hazzetmeyen ne kadar kişi ve kurum varsa, meydana gediği iddia edilen ve kimsenin tasvip etmediği münferit bir vaka üzerinden, onlarca vakıf ve milyonlarca ilgisiz vatandaşı, sırf dindar kimliklerinden dolayı mahkûm etmeye çalışıyor. Bu son derece üzücü ve mağduriyete sebep veren olayı da seçim malzemesi olarak kullanıyorlar. Anlaşılan o ki; seçimler yaklaştıkça, bu türden zulalanmış birkaç olayın daha sahaya sürülmesine ve üzerinden tepinilmesine şahit olacağız. Siyasilerin bu gibi olaylardan siyasal bir medet ve rant beklentisi içerisinde olması son derece düşündürücüdür.

Üst perdeden konuşan ve nara atan siyasilerin kimliklerine baktığımızda, kurşun gibi ağır sabıkalarının olduğunu görüyoruz. Muharrem İnce, ev yıkmaktan bahsederken, herhalde kendisinin ve partisinin kirli sabıkasını unuttu.  Muharrem İnce, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde taciz suçlaması ile meclise fezlekesi gelen ilk kişi olduğunu galiba unuttu. Ev yıkma olayı mevzusuna girilirse ilk yıkılması gereken evlerden birisinin kendi evi olduğunu unuttu galiba… Önceki partisinin genel başkanının bir kaset ile koltuğunu kaybettiğini de hatırlatmaya gerek yoktur sanırım. Kemal Kılıçdaroğlu, mevzuya hızlı bir giriş yaparken, sadece son iki yıl içerisinde partisine ait 33 taciz ve tecavüz dosyası olduğunu ve bu konuda da kendisinin Marko Paşa’yı oynadığını unuttu galiba. Hem de öyle yenilir yutulur, es geçilebilir dosyalar değil, Ahmet Arif’in 33 Kurşun’u ağırlığınca cürüm yüklü dosyalar…

Bu güne kadar Kemalist dernek, vakıf ve partilerde bu türden sayısız istismar olayı oldu. İstek Vakfı’nda daha 5 yaşındaki kız çocuğuna tecavüzü gündeme taşıyanı ve İstek Vakfı’nı kapatalım diyen bir solcuyu gördünüz mü ya da bu vakfı yıkalım diyeni? Ya da meclis kürsüsünden bu zihniyete sahip kurum ve kuruluşların listesini yapıp iktidara çağrıda bulunanı? Ya da iktidara geldikleri zaman bu kuruluşların defterlerini düreceğini söyleyen bir CHP’li ya da HDP’li ya da bir solcu gördünüz mü?

Bu mahalleye göre; suçu işleyenin kimliğine göre bir tasnif var. Suçlu benden ise “kol kırılır yen içinde kalır” ve “patlayan fosseptik çukuru olsa da gelen koku benim kokumdur” mantığı hâkimdir.

Biz diyoruz ki, gelin tüm taciz ve tecavüz olayları karşısında tüm mağdurların yanında insanlık onuru ve adalet adına duralım. Özgür ve erdemli insan duruşu ile kokuşmuşluğa karşı duralım. Çocuk taciz ve tecavüz vakaları için de hep beraber bu suçların cezasının idam olması için el kaldıralım.

“Suçun bireyselliği” evrensel ilkesini çiğnemeden ve insan hakları ihlallerine sebebiyet vermeden, toplumsal barış ve mutabakat zeminini tahrip etmeden suçlu kim ise hep beraber yakasına yapışıp hesap soralım.