Hani, “ne İsa’ya ne de Musa’ya” diye bir söz var ya; işte öğretmenlik sınavı, iktidar açısından, tam da bu şekilde ifade edilebilir. Bu konuda söylenecek çok şey var; ama biz, sorunun sadece bazı yönlerine dikkat çekmek istiyoruz.

Öncelikle; bu konu, öğretmenleri ilgilendirdiği için, onların görüşlerini dikkate almak gerekmez mi? Siz şimdiye kadar bu sınavdan memnun olan veya olumlu görüş bildiren bir eğitimciye, öğretmene rastladınız mı? Şahsen, ben hiç denk gelmedim. Hangi görüşten olursa olsun, hiçbir öğretmenin olumlu görüş beyanında bulunduğuna şahitlik etmedik. Peki, sendikalar ne diyor? Yine, hangi görüşten olursa olsun, sendikaların olumsuz görüş belirttikleri görülmektedir. Peki, bu işin içerisinde olanların gerekçeleri ile beraber rahatsızlıklarını dile getirmelerine rağmen, öğretmenleri sınava tabi tutmada ısrar etmenin bir anlamı var mı? “Ben yaptım oldu” mantığının siyaseten de faturası çok ağırdır. Toplumsal olarak rahatsızlık sebebi olan bir mevzunun elbette siyasi bir faturası ve karşılığı olacaktır. Seçimlerin yaklaştığı ve dengelerin bıçaksırtı olduğu bir dönemde böyle bir ısrar, harakiri değil de nedir?  Takriben 1 milyon 200 bin civarında öğretmen var. Bu öğretmenlerin neredeyse tamamına yakınının bu uygulamadan memnun olmadığını varsayalım. Bu öğretmelerin ailelerini, anne ve babalarını da hesaplarsak bu rakamı herhalde en az 4 ile çarpmamız gerekir. Neredeyse 5 milyona yakın bir oy potansiyeli söz konusu… Bu rakamın yarısını bile dikkate değer görürsek, seçim sonucunu önemli ölçüde etkileyecek bir kitlenin varlığı söz konusu… Peki, bu kitlenin siyaseten de olsa dikkate alınması gerekmez mi? Hatta bu kritik seçim için, şimdiye kadar atılmayan bazı adımlar atıldı ve bu adımlar iktidar cephesine tahminen 2-3 puan şeklinde döndü. Bu kadar hesap ve kitabın yapıldığı bir zeminde, öğretmenler hangi mantıkla küstürülmektedir? Bu seçimleri millet ittifakı kazandığı zaman büyük bir olasılıkla bu uygulama kalkacaktır.  Tüm kamuoyu gibi öğretmenler de bu olasılığı kestirmekte ve değerlendirmektedir. Demem o ki; iktidar, öğretmenleri adeta cebren karşı tarafa mecbur ve mahkûm etmektedir. Hem de kendi elleri ile…

Daha önce, başta İstanbul seçimleri olmak üzere, nerede halk hiçe sayıldıysa sonu hüsran oldu. Bazı yerlerde, “ceketimizi koysak bile kazanırız” deyip halkın itiraz ettiği şahısları aday göstermede hiçbir beis görmediler. Şanlıurfa’da, “ceketimizi koysak kazanırız” üstenci söyleminin sonu hüsran oldu. Yine İstanbul’da özellikle bazı ilçelerde kimi kimselerin adaylığına itiraz edildi ve bu itirazlar yüksek sesle dile getirildi. Gerekçelerini dile getiren insanların gerekçeleri dikkate bile alınmadı. İnsanların iradeleri yok sayıldı. İnsanlar da bir irade sahibi olduklarını, ceket ve insan ayrımı yapacak iradeye sahip olduklarını acı bir tecrübe ile AKP’ye öğretti.  İstanbul’daki ilk seçimde, aradaki farka bakıldığı zaman bu itirazların dikkate alınması durumunda belediyenin el değiştirmeyeceği aşikârdır.

Ama görünüşe bakılırsa, ders alınmadığı da aşikar... Birileri, “ceketimizi koyarsak kazanırız” felsefesi ile halkın iradesini yok sayarlarsa, bu gidişle ceketlerini sırtlarına atıp gideceklerini söylemek için arif olmaya gerek yoktur, sanırım.

Sonuç itibariyle;

Değerli öğretmen ve eğitimcilerin karşı olduğu uygulamadan vazgeçilmesi, hiçbir hesaba ve kitaba sığmayan bu uygulamada ısrar edilmemesi gerektiğini düşünüyoruz.

Aksi takdirde; öğretmenler cephesinden gelen bir dalgayla, yeni bir “ceket vakası” yaşarsanız hiç şaşırmayın. Sonra ceketinizi sırtınıza atıp ensenizi kaşımak zorunda kalırsınız, bizden söylemesi…