Bir toplumdaki temel insani hakların muhafazası, devlet politikası haline getirilmelidir. Bu mesele, siyasilerin veya bürokratların insafına terk edilmeyecek kadar önemli ve hayati bir meseledir. Bir toplumun gelişmişlik seviyesinin temel kriterlerinden birisi de temel insani hak ve özgürlükler noktasında kat etmiş olduğu gelişmenin derecesidir. Siyasi eğilim ve düşüncesi ne olursa olsun, tüm kurum ve kişilerin bu ortak paydaya destek vermesi gerekir. Yıllardır Türkiye bu seviyeyi yakalamadığı için hep yasakçı bir ülke olarak gündeme geldi. Özellikle başörtüsü konusunda Türkiye yıllarca çok kötü bir sınav verdi. Belki sadece bu meseleden dolayı insan hakları konusunda Türkiye yıllarca geriye gitti. Yüz binlerce insan, ideolojik taassupların kurbanı edildi. Şimdi seçimlerin yaklaştığı bir dönemde Kemal Kılıçdaroğlu başörtünün anayasal güvence altına alınması konusunda meclise bir teklif sunacaklarını söylüyor. Evvela bu teklifin tam olarak neye tekabül ettiğini, hukuken nasıl bir bağlayıcılık ifade ettiğini görmek lazımdır. Eğer gerçekten bu teklif başörtüsüne anayasal bir güvence getirecekse çok kıymetlidir ve herkesin bu doğruya destek vermesi gerekir. Başörtüsü konusunda her ne kadar çok değerli adımlar atılıp Türkiye bu ayıptan kurtarıldı ise de bu ayıbın bir daha geri gelmemesi için bu özgürlüğün anayasal güvenceye alınması gerekir. Bu konuda halkımızın kahir ekseriyetinin duyarlılığını hatırlatmak gerekir. Bu konuya destek sunan partilerin sandıkta bunun karşılığını alacağını da düşünüyorum. Yani bunun, siyasi akla bakan tarafı da var. CHP’nin bu konuda çok kötü bir sicilinin olduğu ve statükocu bir zihniyete sahip olduğu, dünyadaki solcu partilerin aksine özgürlüklerden değil de statükodan yana olduğu bir gerçek olsa da ortaya koyduğu söylemi yabana atmamak gerekir. Yine aynı söylemi yani başörtüsüne anayasal güvence getirme söylemi bir başka siyasi parti olan HÜDA PAR tarafından da uzun zamandır dile getirilen bir konu idi. Bir konu doğru ise kimin gündeme getirdiğinin fazla bir önemi yoktur. Biz burada niyet okuma yerine, meclise getirilecek teklifin çerçevesine bakmaktan yanayız.

Tabi bu güne kadar böyle bir adımın atılması gerekirken, bu noktanın ihmal edilmesi iktidarın ayıbıdır. Şartlar bu denli olgunlaşmış iken; iktidarın, belki de yıllarca süren bu mücadeleyi noktalayıp anayasal güvenceye alması gerekirdi. Yarın iktidar değiştiği zaman, yeniden geriye dönüş olasılığı göz önünde bulundurulmalıydı.

Aylar önce,  “iktidara sesleniyorum” diye bir yazı yazmıştık. Orada yaptığımız çağrıyı yineliyoruz. Eğer bir şey hak ise kimsenin talep etmesine gerek kalmadan o hak verilmelidir. Eğer ortada kaldırılması gereken bir yasak var ise kimsenin söylemesine ve gündeme getirmesine gerek kalmadan o yasak ortadan kaldırılmalıdır. Bir doğru da kimden gelirse gelsin desteklenmelidir. Kritik bir seçime yaklaştığımız bir dönemde böyle konuların gündem olması iktidar açısından, “üstü bıyık altı sakal” meselesi olur. Özellikle temel haklar konusunda muhalefetin gündeme getirdiği bir konu, iktidar tarafından reddedilirse bunun siyasal neticesi ağır olur. Bu dönemde hangi parti temel hak ve özgürlüklere katkıda bulunursa halkın hafızası daha bu iyiliği unutmadan gerçekleşecek seçimde bunun karşılığını fazlasıyla görür. Başörtüsüne anayasal güvence getirilmeli ve artık bu konu tamamen gündemden çıkarılmalıdır. Olması gerektiği gibi hayatın normali haline gelmelidir. Yine tüm hak ve özgürlükler anayasal güvence altına alınmalı ve hayatın normal vazgeçilmezi haline getirilmelidir. Mesela; daha muhalefet gündeme getirmeden, anadilde eğitim ve Kürtçenin ikinci anadil haline getirilmesi konusunda iktidardan samimi bir adım bekliyoruz.