Evirme ve evrimleşme arasında, başlangıçta ince bir fark var. Bu başlangıç ayarı iyi yapılmadı mı yol uzadıkça ve zaman geçtikçe makas açıldıkça açılır. Doğu’ya gideyim derken, kendinizi Batı’da bulursunuz. Birilerini, kendi mahallenize getiremeye çalışırken; kendinizi, onların mahallesinde ve dahi vadilerinde bulursunuz. Evireyim derken, evrimleşirsiniz; bambaşkalaşırsınız. Oraya nasıl savrulduğunuza siz de hayret edersiniz. Geçiş süreci deyip azar azar kayarsınız, sonra başladığınız yere baktığınızda, kaynağınızdan fersah fersah uzaklaştığınızı görürsünüz. Zaten çoğu değişimler birden olmaz, ne oluyorsa azar oluyor.
İktidar partisi hızla evrimleşiyor. Üzerine inşa edildiğini seslendirdiği değerlerden uzaklaşıyor. Bazı alanlarda başarılı, bazı alanlarda da başarısız bulduğumuz iktidar, ta başından beri insana yatırım yapma noktasında geride kaldı. Siz, eser yapabilirsiniz ama; o eserlere bugün ve gelecekte sahip çıkacak nesiller lazımdır. Günlük hayattaki tecrübelerimizden bile bu sonuca rahatlıkla varabiliriz. Aklıma gelen basit bir örneği sizinle paylaşayım. Bir şehrimizde, adamın birisi yıllarca çalışıp çabalıyor ve oğluna hatırı sayılır bir servet bırakıyor. Adam vefat ettikten sonra bu hayırsız evlat, daha bir yılını bile doldurmadan babasından kalan ne var ne yok hepsini satıp bütün serveti bitirdi. Hikâyenin sonu ise çok daha ibretlik… Bu hayırsız evladın parası kalmadığı için, aynı şehrimizin sanayi sitesinde bir arabanın parçasını satmak üzere sökerken yakalandı ve cezaevine girdi. Eğer bu baba, o kadar sene para toplamaya çalışmak yerine biraz da o mirasın kendisine kalacağı bir evlat yetiştirseydi, bir ömürlük emeği ve çabası heba olmayacaktı.
İşte yönetimler de böyledir. İyi eser yapmaktan daha önemli olan bir husus var ki, o da o güzel eserlerin emanet edileceği muhteşem bir nesil yetiştirmektir. İktidarın dindar nesil söylemi, bu topraklarda yıllarca devletin seslendirmediği ve halkımızda heyecan uyandıran bir söylem idi. Ama gel gelelim ki, bu nesillerin yetiştirilmesi konusunda köklü ve esaslı adımlar atma noktasında, cesur adımlar atılmadığı için okullarımız eskiden olduğu gibi adeta ahlaki yozlaşmanın fabrikaları gibi işlev görmeye devam etti. İdeolojik bağnazlığa teslim olan müfredat, bilimsel zemine bir türlü çekilemedi. Laiklik ve ırkçılık, milli eğitimimizin ayaklarında eskiden beri bir pranga gibi duruyor. Eğitim sistemimizin bir an önce bilimsel bir vahaya dönüştürülmesi lazım idi. Ama bunca yıl bu cesur adım atılmadı. Dinazorlaşmış ve kendilerine bile hayrı olmayan bir anlayışın şamatasından korkuldu ve cesur adımlar atılmadı.
Gelinen nokta ise daha da vahim. Bahsedilen cesur adımlar atılmadığı gibi, oy kullanma yaşına gelen gençlerin oylarını alabilmek ve onları ürkütmeme adına akla zarar bir yol takip ediliyor. Değişim sloganı ile yola çıkanlar, rüzgâr hangi tarafa esiyorsa o rüzgâra ayak uydurma noktasına geldiler. Hatta rüzgârın önünde en hızlı kendilerinin koştuğunu göğüslerini gere gere söylüyorlar. Mesela; en hızlı gençlik festivalleri ve konserleri konusunda kimse bunların eline artık su bile dökemiyor. Dindar aile çocukları da bu etkinlikleri düzenleyen belediyeler muhafazakâr olunca, sanki caiz oluyormuş gibi, bu festivallere çılgınca katılan birer figür oluyorlar.
Bu örneklerden sadece bir tane vereyim. Bir ilçe belediyesinde, sahnede, belediye başkanı ve sanatçı olduğu iddia edilen yarı çıplak bir bayan var. Sözde muhafazakâr belediye başkanı, bu yarı çıplak kadını öve öve bitiremiyor. Bundan ala yozlaşma ve evrimleşme var mı? Bırakın dindar bir nesil yetiştirmeyi, kendi paçanızı kurtarmaya bakın siz… Sizin kurtarılmaya ihtiyacınız var. Ne ibretlik bir durum! Dindar vatandaşlarımız bu şovu ve yozlaşmayı onlarını gözlerine sokasınız diye size oy vermedi.
Gençleri dindarlaştırmak bir yana, gençleri dini bir zeminden uzaklaştırmaya çalışanlarla beraber aynı değirmene su taşıyorsunuz ve sizin suyunuzla dönen bu değirmen, gençlerimizi çatır çatır öğütüyor.
Dindar bir nesil ve değerleri ile barışık bir sosyal yaşam inşa idealine ulaşmak bir yana; böyle devam ederseniz, ayağınızdaki pantolonu bile üzerinizde tutamayabilirsiniz.
Şöyle geriye doğru bir dönün, ne nereden yola çıktığınıza bir bakın ve kendinize gelin.