Hayatta asıl olan kavramlar ve nesneler vardır, tali olanlar vardır. Asıl olan, daima merkezde olur ve adeta pergelin sabit ayağına benzer, diğeri ise ona tabi olarak etrafında döner. Hayatın normal dengesi budur. Bu değerlendirme, her konuya teşmil edilebilir. Bir pergel ile bu şekilde birçok düzgün daire çizebilirsiniz. Ama ne zamanki pergelin sabit ayağı oynamaya başlarsa ve asıl olma vasfını yitirirse, düzgün daire çizmeye imkân kalmaz. Hatta pergelin dönen ayağına asıl muameleyi yaparsanız, nasıl dönüşler ortaya koyacağınızı bazen sizi bile hayal edemeyebilirsiniz. Bir de bakmışsınız ki, üzerinde daire çizmeye çalıştığınız kağıdı taşmışsınız ve masayı çizmeye başlamışsınız. Elbette böyle ibresini kaybetmiş ve merkezini yitirmiş bir pergelden ve onu tutan elden, sanat eseri çizmesini bekleyemezsiniz. Bir insan ve eşya nerede duracağını bilmiyorsa ve istikrar bulmamış ise kendisine hayrı yoktur ki, başkasına faydası olsun.
Günümüz Türkiye toplumunda siyasetin ahvali tam da budur. Siyasi çıkarlar ve maslahatlar hayatın merkezine alındığı için korkunç savrulmalar yaşıyoruz. İnanç, erdem, fazilet namına ne varsa, siyasetin kirli çarkları arasında öğütülmektedir. Seçmeni, sadece dolgu malzemesi ve çirkin siyaset sofrasının mezesi olarak görme anlayışı her geçen gün daha da kökleşmektedir. Siyasetçiler, sırtına basıp yükseldikleri ve onlar vesilesi meclise girdikleri seçmenleri yani halkı unutmaktadır. Seçim atmosferi kendisini hissettirince tekrar seçmeni hatır ve seçmen, “sırma saçlı badem gözlü” olur.
Siyasiler, görev yaptıkları dönem içerisinde madden seçmeni unuttukları gibi fikren ve ruhen de onlardan koparlar. Siyasal rant rüzgarları onları seçmenlerinden tamamen koparır. Düşünce ve fikrin yerini, çıkarlar ve rant eğilimleri alır. Neredeyse tüm siyasi partilerde bu eğilim hâkimdir.
Özellikle bu konuda en fazla dikkatimizi HDP’de siyaset yapanlar çekmektedir. HDP içerisinde de özellikle marjinal Türk solu bu çerçeveye en güzel örnektir.
Marjinal Türk solu, adeta altın günlerini yaşamaktadır. Kürtlerin bir kısmının oyları ile meclise giren, ne özgül ağırlıkları ne de total ağırlıkları olmayan bu kesim, “köprüyü geçinceye kadar “stratejisini uyguluyorlar. Bunlardan bir kısmı zaten hemen kendi tabela partilerine geçiyorlar. Yani sırtına bindikleri Kürtleri, sudan ya da köprüden geçmek için binek olarak kullanıyorlar. Karşı tarafa varınca da işleri bitiyor. Partinin içerisinde kalanlar da adeta partiyi teslim alıyorlar. İşte tam da bu noktada dindar Kürt halkının eğilim ve beklentileri tamamen unutuluyor. Hatta seçmenleri hatırlama şöyle dursun, siyaset yapma adına kirli zihinlerinde bulunan ne kadar müzahrefat varsa kusuyorlar. Kendi seçmenini ve onların inançlarını adeta atış tahtası haline getiriyorlar. Yani halk tabiri ile yemek yedikleri kaba pisliyorlar.
Tam da bu noktada aklıma yaşanmış bir olay geldi.
Bir gün birisi yanımıza uğradı. Kolu ve kafası fena kırılmış ve sargı içerisinde idi. Geçmiş olsun dileklerimizi ilettik ve ne olduğunu sorduk. Çok ısrar ettiğimiz halde, her seferinde; “kötüye bir şey olmaz”, deyip bizi geçiştirdi. Sonra birileri yanımızda bulunan bir kardeşimizin kardeşlerinin bu şahsı bu şekilde dövdüğünü söyleyip ayıpladı. Biz de doğal olarak o kardeşimize sitem edip olayın aslını öğrenmesini istirham ettik. Meğerki olay şöyle imiş:
Bu kardeşler, dükkânlarında balık tava yerlerken, bu nankörün de oradan geçtiğini görünce yemeğe davet etmişler. Bu nankör, yemeğini bir güzel yedikten sonra şöyle demiş:
Oooh, kerizlerin yemeği ne kadar da lezzetli imiş. Durduk yerde bu hakareti işiten kardeşler, ilk şaşkınlıklarını atlattıktan sonra tavayı kafasına geçiriyorlar; sille tokat, Allah ne verdiyse, hakkını tastamam verip dükkândan dışarıya atıyorlar.
Mecliste dine hakaret eden vekil başta olmak üzere, her fırsatta Kürt halkının dinine, imanına ve değerlerine hakaret eden HDP’li siyasetçiler ve bilhassa marjinal sol buna benzemiyor mu?
Ey dindar Kürtler, sizleri dolgu malzemesi ve siyasi işret sofralarının mezesi olarak gören, ooooh kerizlerin oyları ne kadar da güzel deyip, perde arkasında sizlerle alay eden bu asalak zihniyeti sırtınızdan atma vakti gelmedi mi?
Bu asalak zihniyet ile haklarınızı alamayacağınız gibi sizi siz yapan değerlerden de olursunuz.
Benliğinizi yok sayan bir siyaset size ait olamaz.