Mülteciler konusu, insanlığın ortak sorunudur. Bazı sorunlar vardır ki, sadece bazı ülkeleri, dünyanın bir kısmını veya bazı insanları etkilemiyor. Bu sorunlar devam ettikçe, direkt veya dolaylı olarak tüm insanlığı etkiliyor. Küresel ısınma, enerji arzı, gıda arzı, su sorunları gibi… İşte mülteciler konusu da bu sorunlardan birisidir. Her ne kadar kısa vadede bu mesele göç ve iltica eden insanların salt sorunu olarak gözükse de hadise bununla sınırlı değildir. Gerçekleşen zaman dilimi içerisinde göç ve iltica konusu ile alakalı bazı sonuçlar ortaya çıksa da asıl sonuçlar ilerleyen zamanlarda ortaya çıkmaktadır. Ülkelerin, hatta kıtaların yapılarında köklü sosyolojik değişmeler ve kırılmalar ortaya çıkmaktadır. Hatta denilebilir ki, bazı ülkelerin yapısal dinamikleri kökten sarsılmaktadır.

Her şeyden evvel, sonuçlarını bile bir kenara bırakıp siyasi mülahazalardan uzak bir şekilde insani saiklerle bu meseleye eğilmek gerekir. Bu çözüm arayışı, insanlığın ortak burcudur. Nasıl ki insanlığın ortak mirası olan değerler varsa, aynı şekilde insanlığın ortak sorunları da vardır ve bu sorunları, siyaset üstü tutmak ve siyaset üstü çözümler üretmek gerekir. Özellikle de bu göçlere sebep olan ülkeler, bu sorunların çözümüne daha fazla katkıda bulunmalıdırlar. Hem ülkelerin kendi içerisindeki göçlerin hem de ülkeler arası göçlerin bazı sebepleri vardır. İnsanlar kendi keyiflerinden dolayı göç etmiyor, çoluk çocuk yollara düşmüyorlar. Kendilerine ait bütün maddi ve manevi değerleri geride bırakan insanların mutlaka bu yolculuk için çok önemli nedenleri vardır. Özellikle savaşlar ve ekonomik sıkıntılar bu sebeplerin başında gelmektedir. Siyasal ve emperyal emellerle savaş ve fitne çıkaran küresel şer güçler, bir ülkenin insanlarının büyük bir bölümünü mülteci konumuna itmektedir. Kendilerine bir yol arayan mülteciler de buldukları her makul veya makul olmayan seçeneği denemektedir. Ucunda ölüm olan yolculuklara çıkan insanların başka çareleri kalmamış demektir. Savaşan veya savaşa sebep olan ülkeler, denizin karşı kıyısındaki acıların kendi sahillerine ulaşacağını, kendi kıyılarını döveceğini bilmelidir. Dünyanın bir yarısında insanlar ağlarken, diğer yarısında refah içinde yaşayanlar, bir gün bu acı ve gözyaşlarının kendi debdebeli saraylarına ulaşacağını bilmelidir. Küresel hırsızlar, insanların yer altı ve yerüstü kaynaklarını talan ederken aç kalan insanların bir gün mutlaka yola çıkacağını bilmelidir. İslam beldelerinde savaş, fitne, kan, gözyaşı ve acılar olmaz ise Batı’ya doğru büyük bir mülteci dalgası da olmaz.

Afrika’nın elmasları, altınları ve diğer tüm zenginlikleri sömürülmezse, çalınmazsa ve talan edilmez ise Afrikalılar Avrupa’ya niye göç etsinler? Batı’nın refahı, Afrika’nın zenginlikleri ve Afrikalıların emekleri üzerine kuruludur.  Bu gün sadece Fransa, hala her yıl bu fakir ülkelerden yüz milyarlarca dolar sömürge vergisi adı altında haraç almaktadır. Bu bile tek başına insanların Afrika kıtasından Avrupa’ya neden göç ettiği noktasında bize bir fikir verebilir. Ya da mülteciler konusu ele alınırken evvele şu soru sorulmalıdır:

Altın ve elmaslar; Güney Afrika, Kongo, Mali, Moritanya gibi ülkelerden çıkarıldığı halde, altın ve elmas borsaları niye Brüksel’dedir, Londra’dadır?

Mültecileri sorun gibi gören Batılı zalimler, asıl sorun sizsiniz. Eğer mülteciler konusunda köklü bir çözüm bulma konusunda samimi iseniz, fitne çıkarmaya ve insanları sömürmeye son verin. Sözde bağımsız Afrika ülkelerinden sömürge vergisi almaktan vazgeçin. Kısacası; ezilmiş mahrumların ciğerlerine saplamış olduğunuz o necis pençelerinizi geri çekin.

Fitne çıkarmaktan ve sömürmekten vazgeçin, bu sorun neredeyse kendiliğinden hallolur. Gölge etmeyin, mazlumlar sizden ihsan istemiyor.

İhsanınız sizin olsun ve yüzünüzü şeytan görsün.