Batı’da her geçen gün Müslümanlara yönelik yeni saldırıların haberi geliyor. En son, Kanada’da yaşanan vahşi saldırı, İslam düşmanlığının varmış olduğu noktayı bir kez daha gözler önüne serdi.

Kanada'nın Ontario eyaletine bağlı London kentinde, dün gece, aracını kaldırımdaki yayaların üzerine süren bir İslam düşmanı, biri 15 yaşında kız çocuğu olmak üzere, 4 kişinin ölümüne ve 9 yaşındaki bir erkek çocuğunun da ağır yaralanmasına neden oldu.

Özellikle son dönemlerde saldırıların artması ve aynı zamanda Avrupa’da aşırı sağın yükselişe geçmesi tesadüf değildir. Başta Avrupa olmak üzere tüm Batı’da siyasi eğilim her geçen gün faşizm zeminine kayıyor. Aşırı sağın güçlenmesi ve de teşviki ile terör grupları ve çeteler, yattıkları yerden başlarını bir bir kaldırmaktadır. Yaşanan bu olaylar, münferit birer vaka olmayıp aslında daha büyük bir tehlikenin ayak sesleridir. Avrupa’da göçmen ve yabancı karşıtlığı artıyor ve özellikle de Müslümanlar bundan nasiplerini fazlasıyla almaktadır. Sahip oldukları maddi ve manevi keyfiyet ile Batı’nın önemli bileşenlerinden birisi haline gelen Müslümanların maruz kaldığı tehlike sadece Müslümanları ilgilendirmemektedir. Özellikle genç nüfusu her geçen gün azalan Batı toplumu ayakta kalabilmek için göçmenlere muhtaçtır. Ama bu nefret dalgasının büyümesi, her şeyden evvel bizatihi Avrupa’nın iç barışını tehdit etmektedir. Burada çıkabilecek olan bir kıvılcım bütün Batı’yı sarar.

Bu nefret dalgasının büyümesinin baş sorumlusu, bizatihi siyasetçilerdir. Her seçim kampanyası döneminde göçmen ve yabancı karşıtlığı söylemlere yer veren siyasetçiler, popülist söylemlerle oy toplamaya çalışmaktadırlar. Seçim bittikten sonra her ne kadar bu söylemlerinin bir kısmını terk etseler de su akıp yatağını bulmaktadır. Seçmen kitlesi aşırı sağı siyasi adres olarak görüp o tarafa mobilize olmaktadır. Neticede bütün Avrupa’da aşırı sağ müthiş bir yükseliş yakaladı.

Birinci ve İkinci Dünya Savaşları öncesi Avrupa’ya ve Batıya hâkim olan siyasi atmosfere baktığımızda neredeyse benzer bir tablonun olduğunu görürüz.  O zamanlar da marjinal gözü ile bakılan ve fazla da önemsenmeyen Faşist eğilimler, bir anda kıta Avrupası’nda ipleri ele geçirdi. Hikâyenin devamını biliyoruz. Avrupa’yı kasıp kavuran bu savaşlarda milyonlarca insan öldü ve Avrupa adeta taş devrine döndü. Bu ateş, Avrupa ile sınırlı kalmadı, bütün dünya bu ateşten nasibini aldı. İnsanlık düşmanı faşist eğilimler, insanlığı birkaç asır geriye götürdü.

Faşizmin ve aşırı sağcı eğilimlerin insanlığa hiçbir zaman faydası olmamıştır. Bu eğilim, toplumsal barışı dinamitleyen bir tehdittir. Bütün insanlık, bu habis ve şeytani düşünceye karşı, insanlık orta paydasında birleşmelidir. Bu gün Müslümanlara yönelik vahşeti alkışlayanlar veya sessiz kalanlar, yarın ateş bacayı sardığı zaman nasıl bir tehdit ile karşı karşıya olduklarını göreceklerdir.

Hitler ve Mussolini’nin ortaya çıkmasını sağlayan zemin işte böyle bir siyasi zemin idi. Bu gün bu faşist zihniyet tüm yönleri ile mahkûm edilmez ise yeni Hitler’e ve Mussolini’lere dünya hazır olmalıdır.

Toplumsal barış ve istikrar adına, başta siyasiler olmak üzere herkes söylemlerine ve siyasal duruşuna dikkat etmelidir. Yakın zamanda yaşanan iki dünya savaşını hazırlayan siyasal ve toplumsal zemin iyi analiz edilmeli ve aynı hataya düşülmemelidir. Ayrıca göçmenlerin mahkûm edildiği ve dışlandığı bir Batı’nın geleceği olamaz. Göçmenlerin Batı toplumunun vazgeçilmez bir bileşeni olduğu unutulmamalıdır. Göçmenleri çıkardığınızda, Avrupa toplumunun geleceği yoktur.

Herkesten evvel Avrupalılar, başta Müslümanlar olmak üzere göçmenlerin oynadığı hayati rolü görmelidir.