Terör şebekesi İsrail, terör örgütlerinin terör ve tedhişleri ile kuruldu. On binlerce masum Filistinli katledildi. Mazlumların kanı üzerine terör devleti kuruldu. Ama devlet olduktan sonra da terör çetesi İsrail terör mantığını terk etmedi. Emperyalist güçlerin de desteğini arkasına alan Siyonistler, tüm dünyayı terör sahasına çevirdiler. Her tarafta MOSSAD vasıtasıyla terör eylemleri düzenlediler. Uluslararası hukuk ve devletlerin bağımsızlık hakkı hiçe sayıldı. Birçok terör eylemi düzenlediği halde israil’e hiçbir yaptırım uygulanmadı. Dünya adeta Siyonist teröre teslim oldu. Dünya, bilim adamları konusunda hassas olduğu halde, birçok Müslüman bilim adamı Siyonist çetelerce katledildiği halde kimse bu terör eylemlerini mahkûm etmedi.

Dünyanın üç maymunları oynaması ve İslam dünyasının da bu terör eylemlerine sahada gereken karşılığı, bazı istisnalar hariç, vermemesi, Siyonistleri daha da vahşileştirdi. Sadece İsrail değil, Amerika da global terörü ve bu kapsamdaki suikastları devlet politikasına dönüştürdü. Dünyanın neresinde olursa olsun ve hangi devletin egemenlik sahası içerisinde olursa olsun, hedefin niteliği ne olursa olsun, istediği hedefleri pervasızca vurdu. Başta İslam dünyasındaki bilim adamları olmak üzere bu ümmetin yükünü omuzlama potansiyeline sahip olan insanlarımız katledildi, kaçırıldı. Bizler ise sadece seyrettik ya da kınadık.

Oysa bal arılarının takılıp kaldığı ve eşek arılarının delip geçtiği bir dünya düzeninde ve uluslararası hukukta, sahada ne kadar güçlü iseniz masada o kadar haklısınız. Böyle bir düzende haklar verilmez ancak alınır. Zalimden adalet ve merhamet beklenmez, zalim adalete mecbur edilir.

İslam dünyasında düzenlenen her bir suikasttan sonra, tepkisizliğimiz, yeni bir terör eylemine ve suikasta kapı aralamıştır. İslam ümmetinin katledilen evlatlarının kanı yerde kaldıkça ve sert bir direnç gösterilmediği müddetçe dökülen kanların vebali bizim de üzerimize sıçrayacaktır. Sarı öküz stratejisi ile bizleri kurbanlık koyun gibi sıraya koymuşlardır.

Yakın zamanda Afganistan, Irak, Filistin, Suriye başta olmak üzere, İslam beldelerinde Siyonistlerce ve ABD emperyalizmince düzenlenen terör eylemleri sıklaştı ve adeta rutine dönüştü. Tüm İslam ülkelerinin, uluslararası hukuku hiçe sayan bu terör eylemlerini mahkum etmesi ve sahada gereken tepkiyi göstermesi gerekir.

Geçenlerde İranlı bilim insanı Muhsin Fahrizadeye suikast düzenlendi. Bu  menfur terör saldırısı sonucunda değerli bir bilim adamı, İslam ümmetinin bir değeri, bir evladı şehid edildi. Failleri belli. Bu saatten sonra, başta İran olmak üzere, İslam ülkeleri onurlu bir duruş ve saha direnci ortaya koymazlarsa, topraklarımız yol geçen hanına dönecektir. Her gün sıra birilerine gelecektir. Yine verilen tepki öyle sert ve caydırıcı olmalı ki, düşmanlarımız bir daha böyle bir eyleme yeltenmesinler. Bunun karşılığı usulen bazı düşman hedeflerine birkaç roket atmak olmamalıdır. Şu an İslam ümmeti düşmanlarında şu algı var:

En kilit hedefleri vursak bile bunların tepkisi etkisiz birkaç roket, hamasi nutuklar, boğazları yırtan sloganlar ve bir iki gün sürecek yürüyüşlerdir. Hal böyle olunca da Siyonistlerin ve küresel terör şebekelerinin sillesi ensemizden eksilmeyecektir.

Bizde tokatlanacak ense ve binilecek sırt olduğu müddetçe taliplileri de bitmeyecektir.

Her hukuksuzluktan sonra, iç ihtilaflar hesaba katılmadan İslam ümmetinin düşmanlarına karşı ortak bir duruş ortaya konulmalı ve terör hukuku çöpe atılmalıdır. İslam ümmetinin kendi arasındaki ihtilafları ise ayrı bir değerlendirme konusudur. Temennimiz, bu sorunların da müzakere ile çözüme kavuşmasıdır. Aramızdaki ihtilafların derinliği ne olursa olsun iç işlerimize küresel aktörleri ve terör şebekelerini dahil etmemeliyiz.

Son olarak şunu belirtelim:

İslam ülkeleri her ne sebeple olursa olsun bu olayda sonra uluslararası terörü artık kabul etmeyeceklerini kesin bir şekilde dile getirilmeli, bu konu BM’ye ve uluslararası ceza mahkemesine taşınmalı ve sahada da esaslı bir duruş ortaya konulmalıdır.