Suriye, bazı cihetlerden, isyanlarla sarsılan diğer ülkelerden ayrılmaktadır. Batı ve İslam Âlemi açısından Suriye öyle bir noktadadır ki, kimse silip atamıyor.
Kısmî bir azınlığın, bir ülkeye despotça tahakküm ettiği bir ülkenin adıdır Suriye. Bir yandan Baasçı laik yapısı ve İslami unsurlara karşı olan zalimce politikası, diğer taraftan İsrail ile barış anlaşması imzalamaması dolayısı ile teorik olarak İsrail ile savaş halinde sayılması… İran, Hizbullah ve Hamas ile beraber antiemperyalist bir cephenin önemli bir halkası olması… Toprakları İsrail tarafından işgal edildiği günden beri bir karış toprağını geri alamaması ise, ayrı bir realite olarak duruyor karşımızda.
Halkı ile olan ilişkilere baktığımızda ise, tek kelime ile zalim bir rejim karşımıza çıkmaktadır. Tüm kesimlere ve özellikle de İslami kesime yapılan zulümler, haçlı zulmünü aratmıyor. Başta İslamî kesim olmak üzere, bugüne kadarki ortaya çıkan bütün talepler kan ve gözyaşı ile bastırılmış. Zalim Hafız Esad döneminde, Hama şehri neredeyse haritadan silindi. Tahminen kırk bin civarında insan zalimce şehit edildi. 1963`ten beri, tam kırk sekiz yıldır devam eden bir olağan üstü hal yönetimi… Yani, kırk sekiz yıldır halkı ile normal bir ilişki zemini yakalayamamış ve halkının kahir ekseriyetini tehdit olarak algılayan ve onları temsil etme makamında olmayan; başka bir deyişle, halkı ile apayrı dünyaya sahip bir rejim… En son alınan haberlere göre kağıt üzerinde, bu olağanüstü hal kaldırıldı. Bunun realitedeki tezahürünün ne olacağını ise zaman gösterecek. Baskı, zulüm ve katliam… Adeta Baasçıların fotoğraflarını ters çevirdiğinizde, simetrik olarak ortaya çıkacak görüntünün adı olmuş. Laik Basçılar, vatandaşlığı bile çeşitli bahanelerle bir kısım Suriyelilere çok görmektedir. Yeraltı dehlizlerinde on yılı aşkın yargılanmayı bekleyenler… Ölüm hücrelerinde aç susuz ölüme terk edilip hücrelerde yargılanmayı bekleyip de yıllar sonra terk edildikleri hücrelerden kemikleri çıkan mazlumlar…
Baba Esad sonra, oğul Esad da, (birazcık yumuşamış olsa da) zulümlerine devam ediyor. Uluslar arası ilişkileri ve dengeleri, özellikle İsrail ile olan sürtüşmeleri ve Ortadoğu`daki stratejik konumunu iç politikada çok iyi kullanıyor. Uluslar arası zemindeki anlaşmazlıkları, iç politikadaki gerilim ve despotizmi meşrulaştırmada kullanıyor. Her nitelikteki talebi, İsrail kışkırtması ve hainlik olarak lanse ediyor. Sahip olmuş olduğu stratejik konum, bazı kesimlerin elini kolunu istemeden de olsa bağlıyor. Çünkü, Suriye`nin Batılılar tarafından teslim alınması durumunda Ortadoğu`daki dengeler alt üst olur. Filistin ve Lübnan direnişleri başta olmak üzere birçok konuda olumsuzluklar tezahhür eder. Yani yukarı tükürsen bıyık, aşağı tükürsen sakal misali…
Suriye`deki zalim yönetim, antiemperyalist bir blokta yer almasına rağmen, Batılılar tarafından yeri geldiğinde görmezlikten gelinmesinin en önemli nedeni, Basçıların İslam düşmanlığı ve laik anlayışları olmuştur.
2003 yılındaki Irak işgalinin petrol için olduğu ve işgal planının şekillenmesinde Amerikan Exxon Mobil ve Chevron, İngiliz BP ve Shell ile Fransız Total gibi Batılı petrol devlerinin olduğu alenileşti. Kısacası yapılan bütün işgallerin temelinde, başta petrol olmak üzere, İslam beldelerinin sahip oldukları zenginlik rezervlerini talan etme arzusu vardır.
Bu tabloya, İsraillilerin yeni fırsatlar yarattığını iddia ettikleri isyanlarla kapana kısılması ihtimalinin her geçen gün belirginleşmesi ve bu kıskacın israil`i ve müttefiklerini yeni bir arayışa yönlendirmelerini de ekleyelim. Batılılar çok parçalı sosyal mozayiğini kullanarak Suriye`yi avuçlarına almaya çalışıyorlar. Şimdiki laik yönetimin devrilmesi durumunda özellikle israil`in güvenliği başta olmak üzere, birçok stratejik çıkarlarının tehlikeye düşmesi konusundaki belirsizlik, Batılıları ürkütüyor. Çok kudretli görünmese de bir rejim değişikliği durumunda iktidarın İslami kesimin eline geçmesi ihtimali Batılıların başında Demokles`in kılıcı gibi duruyor.
Bu çelişkiler zemininde herkes dengeleri gözeterek hareket ediyor. Tavırlar tam netleştirilemiyor ve kartlar tam açılamıyor. Bu hassas denklemde Baasçılar da konjoktörel avantajları sonuna kadar kullanacağa benziyor. Ama Batılıların yeni hamlesi klasikleşmişin ötesine geçebilir. O zaman da, vaktinde halkı ile barışmayı beceremeyecek olursa Suriye için çok geç olabilir.