Peygamberimiz (Aleyhisselam) döneminde bir Yahudi’nin Yahudiliği tutmuş. Etrafındakilere şöyle demiş: “Bugün elimde bir yiyecekle (elma diyen de var) Muhammed’e gidip ona elimdeki yiyeceğin rızkım olup olmadığını soracağım. Eğer rızkındır derse, yere atacağım. Yok eğer rızkın değil derse, yiyip onu rezil bir duruma düşüreceğim.”

Bu planla peygamberimize gelir: “Ya Muhammed! Şu elimdeki yiyecek benim rızkım mı değil mi?” diye sorar. Peygamberimiz (Aleyhisselam): “Boğazından geçerse rızkındır, boğazından geçmezse rızkın değildir” diye buyurur. Yahudi’nin bu cevaba karşı geliştirdiği bir B planı yoktu. Afallayarak biraz düşünüp cevabın hakkını verdi: “Şehadet ederim ki, bu cevabı ancak bir peygamber verebilir” diyerek iman etti.

Rızık dediğimizde aklımıza ilk gelen, boğazımızdan geçenlerdir.

Peki, bu böyle midir? Araplar bir çocukları olduğunda rûzîqtû bîweledîn (Bir çocukla rızıklandım, yani bir çocuğum oldu) derler. Demek ki rızık sadece boğazdan geçen değildir. Çocuk da bir rızıktır.

Yine Peygamberimiz (Aleyhisselam): "Allah’ım! Beni sevginle rızıklandır." (Tirmizi) şeklinde dua etmesinden rızkın sadece boğazdan geçenler olmadığını anlıyoruz.

Allah’ın bize ihsan ettiği her şeyi rızık olarak nitelendirebiliriz. İyi arkadaşlar, dostluklar, huzur, zekâ, güzel ahlak, sevenlerinin olması, ilim, kalbimize uygun birine denk gelmek, kendisinden yararlandığımız herhangi bir şey, sağlam beden, sağlam uzuvlar. Gördüğümüz güzellikler ve duyduğumuz, kulağımıza hoş gelen ne varsa ister tatlı bir hikâye olsun ister bir nağme olsun rızıktır.

Rızık kelimesi Kur’an-ı Kerim’de birçok yerde geçmektedir. Geçtiği yerlerden birisi de Bakara Sûresi’nin başlarındaki şu ayettir: “We mîmma razeqnahûm yûnfîqûn. (Verdiklerimizden infak ederler.)

Yukarıda söylediklerimiz ışığında diyebiliriz ki: Kendisine verdiğimizi ilimden başkalarını da yararlandırırlar, ilimlerini gizlemezler, ilimlerinden yana cimrilik etmezler. Kendisine verdiğimiz zekâyı olması gereken yerde kullanırlar, kendisine iyi arkadaşlar ihsan eylemişsek bu haleyi genişletirler. Verdiğimiz maldan infak ederler.

Başa dönelim rızık ve zenginlik ayrı şeylerdir. Allah’ın sana verdiği, önüne serdiği yiyeceklerden yana rızıklardan, paran olduğu halde yemiyorsan, zengin olsan dahi rızıklanmış sayılmazsın, Allah sana ilimden yana rızık vermişse, bu ilminden kimseyi yararlandırmazsan rızıklanmış sayılmazsın.

Allah sana verdiği halde yemiyorsan, Allah hakikat perdelerini kaldırdıktan, güzellikleri sana gösterdikten sonra, sana gösterdiği halde görmüyorsan, Allah ses dalgalarını yaydığı halde ostaki boruları açık kulağın duymuyorsa rızkın çok dardır. Allah’ın bir sıfatı Razzâk iken bir sıfatı da Qabîd’tir. Yani rızkı daraltan…

Allah her türden rızkımızı genişletsin, bize verdiğini hakkımızda hayırlı kılarak bereketlendirsin…

Kuşeyri “En güzel rızık, vereni unutturmayan rızıktır” diyerek rızık konusunda adeta kafamıza bir tokmak vurmaktadır.

Kafamıza tokmağı yemeden Allah’ın bize verdikleri karşısında şükretmeyi unutmayalım.

Ne de olsa şükür nimeti arttırır: “Eğer şükrederseniz, elbette size (nimetimi) artırırım” (İbrahim: 7)