Cumartesi sabahı gazete için bir yazı yazmak amacıyla bilgisayarımın başına geçtiğimde bilgisayar açılana kadar haberlere şöyle bir göz atayım dedim. Değerli ağabeyimiz Hacı Tahsin Kanat’ın bir kalp krizi sonucu bizi derinden üzen vefat haberiyle karşılaştım.

Birkaç saat önce beraber olduğunuz bir kişinin artık dünyadan ayrıldığını, hiç kimsenin tadını bilmediği, sadece ahiret yolculuğuna çıkanın son kertede tadına baktığı ölüm şerbetini içtiğini bilmek karmaşık bir duygu. Bir kişinin dünyaya gelmesi ve bir kişinin dünyadan ayrılması sistemi bir kez daha işlemişti. Bir anda hayat tamamen anlamsızlaşıyor böylesi ani beklenmedik ölüm haberleri karşısında.

Artık bundan sonrası yol ayırımı idi; ya güzelliklere açılan bir kapıdan içeri girmek ya da uçuruma yuvarlanacak bir kapıdan içeri girmek. Birçok bilinmezliği olduğunu bildiğimiz ama yer altında kabir kapısının arkasında bizim önceden gönderdiklerimizin amel raporumuz olduğunu ve bize orada bu rapora göre muamele yapılacağını bildiğimiz yolculuğumuzun yeni bir aşamasıydı bu. Yine o kapının arkasına geçmeden önce “Allah’ın ipine sarılın” ilahi fermanına uygun o ipe sarılmış isek kötü bir düşüş ile düşmeyeceğimizi güvenlik merdivenlerinden selametle ineceğimizi de biliyoruz.

Evet, ölüm hayat kapımıza vurulan bir kilit, memat kapımızı açan bir anahtardı bunu da biliyoruz. Bu kilit ve anahtar hepimizin gözü önünde olmasına rağmen görsek de ibret nazarıyla bakmıyoruz maalesef. Bu yüzden olacak ki taziyelerde  "الهمنا العبرة والإعتبار"  bize bu ölümden ibret alıp üzerine düşünenlerden eyle, diye dua ederiz.  O taziye evlerine uğradığımızda bir gün o taziye evlerinde bizim de taziyemizin kurulacağını aklımızdan bile geçirmiyoruz. Aklımıza gelse bile uçması için üfürüyoruz.

Haci Tahsin ağabeyimizin aramızdan ayrılışı ile “Her canlı ölümü tadacaktır. Bir imtihan olarak sizi hayırla da şerle de deniyoruz. Ve siz ancak bize döndürüleceksiniz." Ayeti kerimesinin işaret ettiği gerçek ile bir kez daha yüz yüzeydik. Hepimiz dönüş yolunun yolcusuyduk ama farkında değildik.

Ölümün bir diğer tarifi de bu dünyada artık nefes alamamaktır. Sayılı nefeslerimizi farkında olmadan tüketiyoruz. Bizler de zamanımız geldiğinde nefes alamayacak olanların ligine yükselecek ve müteveffa olacağız. Ölümün genç-yaşlı, küçük-büyük demeden nefesi tükenenlere bir saniye bile gecikmeden uğradığı da bildiklerimiz arasında.

Haci Tahsin ağabeyimizin aramızdan ani ayrılışı bizlere Cahit Sıtkı Tarancı’nın 35 yaş şiirini hatırlattı:

“Neylersin ölüm herkesin başında.

Uyudun uyanmadın olacak.

Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında?

Bir namazlık saltanatın olacak.

Taht misali o musalla taşında.”

Haci Tahsin ağabeyimizle birkaç gün önce bir taziyede karşılaşmıştım. Elini kırmıştı, eli sargılıydı. “Haci abi elinize ne oldu?” diye sormuştum da verdiği şu esprili cevap onun yaşantısının özetiydi; “İmamların dediğini yaptığım için elim kırıldı. İmamlar ezan okununca camiye koşun demiyorlar mı? Ezan okunuyordu, cemaate yetişmek için alelacele camiye koştum,  o kontrolsüz hızla da abdest alırken ayağım kaydı, elim imamlar yüzünden bu hale geldi”

Vefatının ardından çok yakın bir dostunun şu cümlesi de kayda değerdi; “Haci abimiz Batman’ın gülüydü” Evet, Batman’ın gülü soldu ama güzel kokusu daima Batman’ın üzerinde olacaktır.

Bu tür ani vefat haberlerini aldığımızda kullandığımız Kürdçe şu  deyim her şeyi özetler niteliktedir; “Dinya ne tiştek e” dünya boş bir şeydir. Dünya gerçekten ama gerçekten boştur. Biz dolu olduğuna inandığımız için bize dolu gözüküyor.

Haci Tahsin ağabeyimizin dünyada iyi ve iyilik sevdalısı bir Müslüman olduğuna şehadet ederiz. Ahirette de me’el muhsinin, iyilerle beraber olacağına inancımız tamdır. İyileri severdi çünkü. “Kişi sevdiğiyle beraberdi”  Allah rahmetiyle muamele etsin.