Geçen hafta CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı “Sözde Cumhurbaşkanı” diye nitelemesi siyasette fırtınalar koparttı. Fırtına bu hafta da esti.
Erdoğan misillemede bulundu o da ona “Sözde Genel Başkan” dedi. Polemik yargıya taşındı; Erdoğan Kılıçdaroğlu’na bir milyonluk dava, Kılıçdaroğlu Erdoğan’a bir liralık dava açtı ve: “Erdoğan’ın değer bu” diyerek “sözde” Erdoğan’a kıymet biçti.
CNN TÜRK’te bu tartışma ile ilgili bir açık oturum vardı. Onu izliyorduk. Oğlum; “Baba! Halk TV’yi açalım, konunun ne olduğunu tahmin et bakalım” dedi. “Aşı üzerinden hükümete yükleniyorlardır” dedim. Halk TV’ye baktık, yanılmıştım. Konu, “Sözde Cumhurbaşkanı” meselesiydi.
“Sözde” tartışması dallanıp budaklandı. %52 oy ile gelen kişi sözde Cumhurbaşkanı ama ahlâksız bir kasetle gelen özde başkan oluyor, dediler. “Sözde Cumhurbaşkanı” ile “sözde gündem” oluşturuluyor, dediler. CHP’deki taciz olaylarını unutturmak için “sözde bir tartışma” diyenler de, Kılıçdaroğlu’nun da artık gündem belirleyen dominant bir güç olduğunu söyleyenler de oldu…
Tartışmalardan birçok halin “sözde” olduğunu öğrendik. Öğrendik ki bu ülkede “sözde gazeteler” varmış, “sözde gazeteciler” varmış. Sadece bunlar mı? Tartışmaların kopardığı fırtınanın sahillere vurduğu dalgalardan öğrendik ki “sözde hâkim”, “sözde öğretmen”, “sözde muhtar”, “sözde bakan”, “sözde vekil” de varmış. Tartışma derinleşince öğrendik ki muhalefet de sözde muhalefetmiş, iktidar da sözde iktidarmış. Şimdi bu siyasetçiler de sözde siyasetçiler değil mi? Sorusu da akla gelmiyor değil.
Kılıçdaroğlu “Seçim kişiyi Cumhurbaşkanı yapmaz” diyerek siyaset akademilerinde ders olarak okutulacak, tarihe geçen antika bir söz söyledi. Böylece seçimlerin de sözde seçimler olduğunu öğrendik.
Müsademe-i efkârdan barikat-ı hakikat doğardı ya! Fikirlerin çarpışmasını izlerken ülkede “sözde hukuk”un da, “sözde demokrasi”nin de olduğunu öğrenecektik.
Sözde kelimesi rakiplerin birbirlerini itibarsızlaştırmak için kullandığı joker bir kelime… Neticede birbirlerini suçlayan taraflar birbirlerini aynanın karşısına davet ettiler. Tabi böyle bir davete kimse icabet etmedi.
Tartışma alevlenince herkes kendi mevzisine çekilip: “Lafa bakarım laf mı diye, söyleyene bakarım adam mı diye” diyerek konuyu kapattı. “Sözde”yi kimse üzerine almadı…
Böylece yorgan gitti, kavga bitti. Bizi de işte böylesi bir tartışmanın içine çektiler. Madem bizi tartışmanın içine çektiler, biz de bir-iki kelam edelim.
Bu milletin bir özü vardı. Kur’an-ı Kerim, Kur’anî değerler ve Kur’an’ın belirlediği istikamet bizim özümüzdü. Yıllardır adım adım özümüzden uzaklaştırıldık, yabancılaştırıldık. Özümüze köz taşındı. “Sözde” tartışmasına dalanlar özden, öze dönüşten bahsetmiyordu. Sadece bir ara Yaşar Büyükanıt dile getirmişti. O da sözde değil, özde Cumhurbaşkanı istemişti…
Bu tartışmalar ortaya çıkardı ki bir öze dönüşe ihtiyaç var. Öz değerlerimiz dışındaki değerlerin hepsi bizim için sözde değerlerdir. Millet sözü özüyle bir olan siyasetçileri sırtında taşır, özü-sözü bir olmayan siyasetçilere kambur gözüyle bakar, kurtulmak için yol arar. Bu da siyaset oyununun bir kuralıdır.
Böylesi bir kayıkçı kavgası yapılırken milletin derdi yine unutuldu…
Onlar bunları konuşurken elektriğe, doğalgaza, sebze-meyveye zam üstüne zam geldi. Yeni yıla elektroşok ile girdiler.
Onlar bu tartışmayı sürdürürken işsiz gençler hayat pahalılığını konuşuyor, “Tereyağı bulamıyorsak, kuyruk yağı yiyelim” gibi espriler yapıyorlardı.
Biz bu tartışmayı izlerken faizler tavan yaptı. Rakamlar çift hane kavşağında bir araya geldi. Zamlar, onlar basamağını kullanır, yüzler basamağını zorlar oldu.
Sülük bankalara girip asgari ücretlinin maaşına yapıştı.
Bağlanmış enflasyon canavarı zincirlerini kırıp fakir mahallesine dadandı. Enflasyon, karakteri icabı alım gücünü düşürünce olan yine fakire oldu.
Bir araya gelen rakamlar bir işlem ile birbirlerinden ayrılmadan, maaşlara yapışan sülüklere tuz dökülmeden, enflasyon canavarı tekrar zincire vurulmadan aydınlık yarınlara çıkmamız zor gözüküyor.