Rahman ve Rahim olan Allah`ın adıyla… Tıpkı sosyal medyada yayılan ifadedeki gibi ‘Diyarbakır`da tarihi bir gün` yaşandı, malumunuz üzere. Geçtiğimiz Pazar günü Peygamber Sevdalıları Platformu`nun düzenlediği, gayet güzel de üstesinden geldiği ‘Kutlu Doğum Etkinliği` göz kamaştırdığı gibi gönülleri de coşturdu.
Program dâhilinde yapılan konuşmalarda verilen mesajların her biri birbirinden kıymetli olmakla beraber etkinliğin ana teması ayrıca bir ehemmiyet arz ediyor:
“Vahdet ve Kardeşlik Peygamberi Hz. Muhammed (SAV)”
Evet, program tek kelime ile muhteşemdi. Göz ve gönüller, kulak ve dimağlar payını aldı; her payeye göre mesajlar verildi, ayrı ayrı pay edildi. Vurgu güçlü, ifade net, belagat latifti. Ancak bir ifade vardı ki; hem güldürdü hem hüzünlendirdi. Sevindirdi evet ama daha ziyade ise korkuttu beni (ve dahi korkutması icap ediyor her birimizi)… Hemen herkesin zihnine adeta çakılan ve kolay kolay unutamayacağı; uğruna nice yazıların yazılıp türlü karikatürlerin çizileceği ve epeyce bir süre yâdının edileceği –ki edilmesi de gereken- o sözler:
“Siz şimdi gurur olmanın ötesine geçtiniz. Siz ümmetin yetimi idiniz, ümmetin gururu oldunuz; ümmetin gururu idiniz, ümmetin kefareti oldunuz; ümmetin kefaretiydiniz, ümmetin umudu oldunuz. Artık dünyanın neresinde olursa olsun, peygamber sevdasını insanlık sizden öğrenecek.”
Suphanallah. ‘Malumun ilanı` tabiri ne çok uyar şu ana. Ancak soğuk da kalır, biliyorum. Zira Muhammed Emin Yıldırım hocamız, kıymetli tespitlerini samimi bir dille ve şüphe yok ki ‘emri bil maruf`a edeceği etkiyi öncelemek suretiyle dile getirdiler. Ve –camia olarak- bizleri, dışardan gözlemleyen biri olarak söylemleri, birçok açıdan ehemmiyetli…
İşin aslı camiamızın on yıllardır, doğu başta olmak üzere Türkiye ve dünya genelinde yaptığı çalışmalar, attığı adımlar, yaptığı faaliyetler bir/aynı amaç doğrultusunda idi ve hep aynı amaca hizmet etti. Zaman, mekân ve isimler yer yer farklı olsa da niyet ve misyon hep aynı idi. Yetimliği gurura dönüştürmek suretiyle ümmete hami olma düsturu ile hareket etmediği tek bir an bile yok, olmadı elhamdülillah. Bunun için bedel verilmesi gerekiyordu; malıyla, canıyla, kanıyla, makamıyla verdi camianın önde gelen isimlerinin her biri. Tıpkı önder ve rehberleri Hz. Muhammed Mustafa gibi…
Evet, gereken kefaret ödendi ve hala da ödeniyor. Daha da mühimi bu camia biliyor ki; kıyamete kadar da ödenecek, bedeller verilecek ve çileler çekilecek. Zira dünya bir dar-ı imtihan. Onu dar-ı bekâ olarak gören; o derece bağlananların, ümmete hamilik edemeyeceği gibi ‘umut` da olamayacağı aşikâr. İşte bu hususu gayet yerinde ve net bir biçimde ifade eden hocamızdan Allah Teâlâ razı olsun.
Ancak benim asıl değinmek istediğim nokta burası değil! Başta da belirttiğim gibi ‘korku` unsuru olan bir boyutu da var, söylenen sözlerin. Korkudan da öte tir tir titreten bir yanı var, yapılan bu söylemin/itirafın (aynı zamanda iltifat). Bilhassa da Mehmet Göktaş Hoca`nın “Sizler çağın Esma`larısınız” ifadesiyle belirttiği sorumluluk alanımıza riayeten…
Madem ümmetin umudu biziz, madem Rabbimiz bu hususu her vesileyle ve farklı birçok kesimin/kişinin diliyle bizlere beyan ediyor; şu halde bu ‘farkındalık` ve büyük bir ‘fedakârlık` ile yola devam etmemiz gerekmez mi?
Devam, diyorum zira bu güne kadar içerisinde bulunmakla müşerref olduğumuz hizmetler ve faaliyetler, ümmete hami olmaktan ve insanlığa o tek/gerçek kurtuluş olan İslam`ı –yani umudu- tattırmaktan başka bir amaç taşımıyordu ki! Ve birilerinin bunu itiraf etmesi ya da üstünü örtmesi, hakikati değiştirmez ki! Şüphesiz ki, mümin hanımlar olarak ‘Allah indinde olan`dan daha hayırlı bir şey bilmedik, istemedik bu güne kadar. Bunun için çabaladık.
Ancak atılan iftiraların kimi zaman bizi hayal kırıklığına ve umutsuzluğa ittiğine de şahit olmadık değil! Nasıl ki öyle zamanlarda toparlanma yoluna gitmek; ‘ye`ise düşmeyin` ikazını yeniden özümsemek ve “Gevşemeyin, üzülmeyin; eğer –gerçekten- iman ettiyseniz üstün gelecek olan sizlersiniz” (Âl-i İmran / 139) müjdesine sarılmak gerekiyorsa… İltifat/itiraf cihetinden olan söylemlerin de bizleri öylece toparlaması gerek kardeşler! Ve “Üzülmeyin” hitabını iftiralar penceresinden gözlemlemek gerektiği gibi “Gevşemeyin” ikâzını da iltifatlar cihetinde almak, hayırlı kapılar açacaktır biiznillah.
Evet, gurur olduk ümmete! Kefareti biz olduk ümmet-i Muhammedin… Dünden bugüne; yetimlikten ‘ümm`iliğe (ümmete anne olmaya), kefaretten umud oluşa (ümmetin yaralarını sarmaya) bir serüvenimiz var bizim… Bununla ne kadar övünsek yeridir. Bu duruma ne kadar sevinsek hakkımızdır. Yersiz bir tevazu ile ümmetin umudu olduğumuz hakikatini es geçemeyeceğimiz gibi “Biz nerde, ümmetin umudu olmak nerde?” ne`vinden söylemlerle umutsuzluğa da kapılamayız.
Ancak bir o kadar da yerinmek düşer bugün bize! Her birimizin kendi nefsini azarlaması, bir hesaba çekmesi gerekir aynı zamanda… Bu ‘gurur oluşu` yanlış anlamlandırarak ‘kibir` ile takas etme eğilimleri olacaktır nefsin! Atılan okun, kişiyi enaniyet noktasından vurması çabası olacaktır iblisin.
Evet kardeşler! Madem ümmete umud ve insanlığa felah da biziz, evvela nefsin ve şeytanın (aleyhilla`ne) üzerimizdeki oyunlarını bozmamız lazım. Üzerimizdeki gevşekliği, üşengeçliği, ataleti tez elden atmamız lazım. Baksanıza Allah aşkına! Gözünü bize diken topluluklardan bahsediyoruz… Umudunu, bizlerin şahsında İslam`a bağlamış insanlıktan söz ediyoruz… Madem öyle; gün bugündür kardeşler!
Gün, gurur oluşumuzla övünmekten çok umud oluşumuza odaklanma günüdür! Gün, imkânların kısıtlığından dem vurmaktan çok hizmet aşkını kuşanma günüdür! Gün, kadının ancak İslam`la şeref bulduğu ve iffeti kuşandığı ölçüde kıymetlendiği gerçeğini haykırma günüdür! Gün, yuvaların anarşi ortamı olmaktan çıkıp huzur ve sükûnet otağı olabilmesi için hanımları bilgilendirme, onlara nasihat etme ve yol gösterme günüdür! Gün, İslam`ı iliklerine kadar hissetme ve bu sayede hissettirebilme için geceyi gündüze katarak çalışma günüdür! Gün, Esmaların ve Zeyneblerin misyonunu layıkıyla üstlenme ve hakkıyla yerine getirme günüdür!
Evet, gün bu gündür! Ve bu gün belki de son günümüzdür… Rabbimiz hamiliği de ümm`iliği (anneliği) de bizlere nasip ve müyesser eylesin. Umud oluşumuz hususunda farkındalık versin…
Elif Yüksek / doğruhaber