Türkiye, adına “çözüm süreci” denilen yeni bir dönemle uyandı üç yıl önce. Büyük heyecan ve sinerji yaratan bu döneme ait önemli bir ayrıntıyı pek çok kişi fark edemedi. Kürt nüfusunun toplam yüzdeliğine oranla yüzde yirmi beş civarında oy alan PKK, salt elinde silah var diye, tek başına tüm Kürtler adına masanın diğer tarafına oturtuldu. Meşrulaşma ve alan açma konusunda serbest bırakıldı. Nihayetinde silahla yapamadığını, çözüm süreciyle elde eden ve devletin alternatifi rolünü üstlenen PKK, bölgede ‘devlet benim` tezini işleyerek kendi kurumlarını oluşturmaya, yasalar koymaya, yargılamaya ve cezalandırmaya başladı.

Kendisine muhalif tüm Kürtleri önce medya üzerinden linç eden PKK, ardından bünyesindeki çeteleri parti merkezlerine, derneklere ve evlere saldırttı. Saldırıların dozu sistematik olarak arttırıldı ve sonunda topyekûn imha amaçlı silahlı baskınlara dönüştü.

Son olarak HDP yönetiminin ve özellikle Demirtaş`ın çağrısıyla sokaklar ateşe verilerek hayat durduruldu. Önceden belirlenen adreslere serseri çeteler baskın yaparak muhalifleri imhaya girişti. Hedeftekilerden ellerine geçirdiği insanları önce bıçakladılar, sonra balkonlardan aşağı attılar, yetmedi yerde kafalarını taşla ezdiler, yetmedi boğazlarını kesmeye çalıştılar, yetmedi molotofla yakarak cesetleri tanınmaz hale getirdiler.

Bu vahşet, Türkiye kamuoyunda infiale sebep oldu. Ancak hemen ‘gazı almaya` çalışan ‘usta` eller devreye girdi. Konuyu “ iyi PKK`lı-kötü PKK`lı ” üzerinden kurgulayarak, medyadaki görevlileriyle beraber ‘cambaza bak, cambaza` cingözlüğü ile dikkatleri dağıtmaya çalıştılar… Niye üzerine vazifeyse, AK Parti Hükümeti bir telaşla Öcalan`ı aklama gayretine girişti. Olayların sorumlusunun, sahalara inme emrini veren Demirtaş olduğu, vahşi çetelerin sokaktan çekilmesini sağlayanın ise Öcalan olduğu algısı üzerinden çalışmalar yürütüldü. Paralele işi yıkma kolaycılığına kaçarak provokasyon yapıldığı düşüncesini işleyenler, ne denli tehlikeli bir sürecin eşiğine geldiğimizi örtbas etme gayretindedir şimdi.

Hayır efendim, ‘provokasyon` değil, tastamam bir ‘kalkışmadır`  bu. Devletin elini eteğini şehirlerden çektiği, halkın tüm çaresizliği ile vahşi çetelerin insafına terkedildiği bir sürecin sadece bir aşamasıdır bu! Bir aşaması diyorum, çünkü son aşaması değildir. ‘Devrimci Halk Ayaklanması` diye isimlendirmişlerdi bu aşamayı. KCK`nın yıllardır üzerinde çalıştığı ve kendi tabanlarının sokakları ele geçirmesini hedefleyen kalkışma… Bu aşamaya bir günde gelinmedi elbette. Sistemli olarak buna hazırlık yapıldı. Bunu anlamak için biraz gerilere gitmemiz gerekecek.

İmralı`da müzakerelerin başlamasıyla beraber, Öcalan`dan ‘Kürtler Öz Savunma Gücünü oluşturmalıdır` talimatı geldi. Öcalan`ın ‘Sayın Yetkili` dediği Mit temsilcisinin huzurunda, yani devletin garantörlüğünde verilen bu talimat üzerine, YDG-H isimli çeteler kuruldu. Hızlıca iller, ilçeler hatta mahalleler bazında organizasyonunu tamamlayan bu yapı, yukarda bahsettiğimiz vahşi eylemleri gerçekleştirdi. Sosyal medya üzerinden gönderdikleri talimatlarla hedefler gösterdi ve infaz emirleri verdi. Son olarak da ‘tüm birimlerimizin dikkatine, silahlanın, Hizbullah ve HÜDA PAR üyeleri görüldükleri yerde infaz edileceklerdir` çağrısıyla HÜDA PAR`a ve yakın derneklerine yönelik topyekûn imha girişiminde bulundu.

İşte YDG-H`nin bu işlevini görmeyen veya görülmesini istemeyen AK Parti Hükümeti ve yandaşı bazı kalemler, hem suç ortaklarını, hem de kendi suçlarını gizleme gayretindeler.

 Hayır! Bu işin buraya geleceği belliydi ve bu aşamaya getirenler de belli! ‘Siyasi hayatıma mal olsa bile` dedikleri çözüm sürecinin, bir halkın topyekûn imha veya esir alınmasına vardığı bu süreçte, artık birileri siyasi bedel ödemesi gerekirken, hala pişkinlik içerisinde ve hatta bundan bile nemalanmaya çalışan bir hükümet var karşımızda. Yapılan açıklamalarda HDP emrindeki çetelerin sadece kamu kurumlarına ve AK Parti binalarına saldırdığı, mağdurun AK Parti olduğu izlenimi verilerek siyasi rant devşirmeye çalışmaktadır. HÜDA PAR`a yönelik saldırıları ise ne gördüm, ne duydum, ne de biliyorum tavırlarıyla gündemden dışlamaktadır. Her şeye oy gözüyle bakan zihniyet, yuh olsun size!

Şimdi net olarak görülüyor ki; Hükümet, Öcalan, PKK, KCK, HDP, DTK… Hepsi de bu oyunun içindedir. Kapsamlı olarak çalışılmış, planlanmış, organize edilmiş ve uygulanmıştır. YDG-H namlı sokak serserilerine hesap keserek bu işin sorumluluğundan kurtulamazsınız efendiler! Siz, önce gizli pazarlıklarınızın hesabını verin!    

İbrahim SADUNOĞLU