Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (SAV), Medine'ye hicret ettikten sonra İslam toplumunun hem manevi hem de ekonomik olarak güçlenmesi için önemli adımlar atmıştır. Medine'ye vardığında ilk olarak Mescid-i Nebevi'yi inşa eden Peygamberimiz, cemaat ve ibadet ihtiyacını karşılamanın yanı sıra Müslümanların toplumsal ve siyasi bir merkezde toplanmasını sağlamıştır. Cami inşasının ardından ise Medine'de bir ticaret merkezi oluşturma kararı almıştır. Bu karar, İslam’ın ticarete verdiği önemi ve Medine'deki Müslüman topluluğun ekonomik anlamda bağımsızlığını güçlendirme amacını açıkça gösterir.

Medine’de kurulan bu ticaret merkezi, o dönemdeki Yahudi tacirlerin kontrol ettiği pazarlara bir alternatif olarak geliştirilmiştir. Yahudilerin Medine'deki ticari gücü çok yüksekti ve pazarın büyük kısmını ellerinde tutuyorlardı. Ancak bu pazarlar, Müslüman tüccarlar için çeşitli kısıtlamalar ve adaletsizlikler içeriyordu. Bu nedenle Peygamber Efendimiz, Müslümanların ticaret yapabilecekleri adil, güvenli ve ahlaki bir pazar alanı oluşturmak için yeni bir serbest pazar (suk) kurdu.

Medine Pazarının Özellikleri:

  1. Serbest Ticaret Prensibi: Bu pazar, herkesin ticaret yapabileceği ve herhangi bir vergi ya da kısıtlama olmaksızın mal alıp satabileceği bir alan olarak kuruldu. Peygamber Efendimiz, serbest piyasa ekonomisi doğrultusunda ticaretin serbestçe yapılmasını savunuyordu. Ancak bu serbestlik, ahlaki sınırlar içinde kalıyordu.

 

  1. Ticari Ahlak ve Adalet: Medine pazarında ticaret yapanların İslam’ın ahlaki kurallarına uygun davranmaları bekleniyordu. Peygamber Efendimiz, ticarette adaleti, dürüstlüğü ve karşılıklı rızayı ön plana çıkarmış, aldatma, karaborsacılık ve haksız kazanç sağlamayı kesinlikle yasaklamıştır. Örneğin, malların ağırlık veya kalite üzerinden hileli satışı yasaklanmış ve ölçü-tartı aletlerinin doğru kullanılmasına büyük önem verilmiştir.
  2. Faiz ve Tekelciliğin Yasaklanması: Medine pazarında faiz (riba) kesin olarak yasaklanmıştır. Ayrıca, tüccarların belirli malların fiyatlarını manipüle ederek tekel oluşturması veya karaborsacılık yapmaları da yasaklanmıştı. Bu yasaklar, toplumun her kesiminin ticarete eşit ve adil bir şekilde katılmasını sağlamayı amaçlıyordu.

 

  1. Ahlaki ve Manevi Yönü: Ticaretin sadece bir ekonomik faaliyet olarak değil, aynı zamanda bir ibadet olarak görülmesi gerektiği vurgulanmıştır. Peygamberimiz, ticaretin Müslüman toplum için manevi bir sorumluluk olduğunu, dürüst ticaret yapan tüccarların ahirette büyük mükafatlar kazanacaklarını belirtmiştir. "Doğru ve güvenilir tüccar, kıyamet gününde peygamberler, sıddıklar ve şehitlerle beraber olacaktır" (Tirmizî, Büyu', 4) hadisi, ticaretin manevi boyutunu net bir şekilde ortaya koyar.

 

  1. Herkese Açık Pazar: Bu yeni kurulan pazar, sadece Müslümanlara değil, Medine’de yaşayan diğer topluluklara da açık olmuştur. Yahudiler ve diğer gayrimüslimler de bu pazarda ticaret yapabiliyordu. Ancak ticaretin adil ve İslam’ın ticari kurallarına uygun bir şekilde yapılması gerekiyordu.

 

  1. Pazarda Alım-Satım Kuralları: Peygamber Efendimiz, pazarda haksız rekabeti ve fiyat spekülasyonlarını önlemek için çeşitli düzenlemeler yapmıştır. Örneğin, pazardaki malların fiyatlarının sûni olarak yükseltilmesi yasaklanmış, insanlar arasında fiyat rekabetinin adil olmasını sağlamak amacıyla aşırı kar amacı gütme uygulamaları kınanmıştır.

 

Medine Pazarının Etkileri:

Bu yeni ticaret merkezi, Müslüman toplumun ekonomik yapısının güçlenmesine büyük katkı sağlamıştır. Müslüman tüccarlar, adil ticaret yaparak hem kendi toplumlarını kalkındırmış hem de diğer toplumlara İslam’ın ticari ahlakını örnek olarak sunmuşlardır. Medine pazarı, İslam toplumunun ekonomik bağımsızlığını güçlendirirken, ticaretin doğru ve ahlaki prensiplere uygun olarak yapılması yönünde önemli bir model olmuştur. Bu pazar, aynı zamanda İslam toplumlarının ilerleyen yıllarda ticaret yollarında ve dünya ticaretinde oynayacakları önemli rolün de ilk adımlarını teşkil etmiştir.

Netice itibarıyla, Medine'de kurulan ticaret merkezi, İslam’ın ticaret anlayışını somutlaştıran bir yapı olmuş, dürüstlüğün, adaletin ve sosyal sorumluluğun bir arada bulunduğu bir ekonomik sistemin temelini atmıştır.

SELEHADDİN GÜNEŞ