İslam, çalışmayı ve helal kazanç elde etmeyi, bir ibadet olarak değerlendirir ve ticaretin evrensel ilkelerini, ibadetin kurallarıyla eşdeğer tutar. Bu bakış açısına göre İslam dini, ticareti sadece maddi kazanç sağlamak için değil, ahlaki ve sosyal değerleri pekiştiren bir faaliyet olarak görür. Dürüst ve güvenilir ticaret erbabını öven İslam, bu kişilerin cennette peygamberler ve şehitlerle aynı konumda olacağını belirtmiştir. Bu yüzden İslam, ticaretin teşvik edilmesini; ancak aynı zamanda akitlere ve verilen sözlere sadık kalınmasını da zorunlu kılar. Aldatma, yalan beyan, karaborsacılık, zorlama ve karşı tarafın zor durumundan faydalanma gibi etik dışı davranışları yasaklar. İslam’ın ekonomik sistemi, işte bu ahlaki ve adaletli ticaret ilkelerine dayanır.

Peygamber Efendimiz’in (Sallallahu Aleyhi Vesellem), Mekke’den Medine’ye hicret ettikten sonra cami inşasının hemen ardından bir ticaret merkezi (Serbest Pazar/Suk) kurdurması, İslam’ın ticarete verdiği önemi açıkça gösterir. Hadis-i şeriflerde, "İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır" (Müsned, 6:91) ifadesiyle, insanlara faydalı her işin değerli ve kutsal olduğu vurgulanmıştır. Bu, ticaretin de ahlaki bir görev olarak kabul edildiğini gösterir.

İslam’ın hızlı bir şekilde yayılması, ticari hayatı da canlandırmıştır. Yeni ticaret yollarının açılması, İslam dünyasını Çin’den Hindistan’a bağlayan önemli bağlantılar kurmuştur. Meşhur İpek Yolu bu dönemde büyük bir ticaret güzergâhı haline gelmiştir. Çin’den Bağdat’a gelen mallar, Bağdat üzerinden Halep ve Şam’a, oradan da Akdeniz’in doğu limanlarına taşınmıştır. Akdeniz’den ise bu ticari mallar Avrupa’ya sevk edilmiştir. Ayrıca Bağdat’tan Afrika’ya kadar uzanan karayolu ile de ticaret yapılmıştır. Kızıldeniz üzerinden Doğu Hindistan adalarından Akabe Körfezi'ne, oradan İskenderiye ve Akdeniz’e kadar uzanan deniz ticareti de bu dönemde önem kazanmıştır.

Netice olarak, İslam’ın yayılma hızı, ticaretteki gelişmelerle paralel ilerlemiş; bu süreçte ticaret, sadece ekonomik bir faaliyet olarak kalmamış, aynı zamanda dini ve sosyal bir yapı inşa etmiştir.

GÜNÜMÜZDE İSLAM TOPLUMLARINDA İKTİSADİ SORUNLAR:

Günümüzde İslam toplumlarının en dikkat çekici iktisadi sorunlarından biri, haram usullerle ticaret yapma problemidir. Bu sorun, çoğu zaman bilgi eksikliği ya da bilinçsizliğin bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Müslümanlar, farkında olmadan ya da İslami ticaret ahlakı konusunda yeterli bilgiye sahip olmadıklarından, sosyal ve ticari hayatta haramlara düşebilmektedir. Ancak bu durum, Müslümanların İslam’a ilgisizliğinden değil, İslam’ın ekonomik ilkeleri hakkında derin bilgiye sahip olunmamasından kaynaklanmaktadır. Nitekim İslam’ın doğru anlaşılması ve uygulanması, bireylerin hem ticarette hem de genel ahlakta doğru yolda ilerlemelerine yardımcı olacaktır.

İslami bilincin artması, ticarette de doğruluk ve dürüstlük gibi önemli ahlaki ilkelerin yerleşmesine katkıda bulunacaktır. Tarih boyunca, Müslümanların ticari ahlaklarıyla birçok toplumu etkilediği ve onların İslam’a yönelmesine vesile olduğu bilinmektedir. Güneydoğu Asya’da, özellikle Endonezya ve Malezya’da, İslam’ın yayılmasında Müslüman tacirlerin dürüstlük ve güven üzerine kurulu ticaret anlayışları önemli bir rol oynamıştır. Bu örnekler, İslami ticaret ahlakının ne kadar güçlü bir etkileyici güç olduğunu gösterir.

İslam, emir ve tavsiyeleriyle her zaman iyi ve güzel olanı emretmiş, zararlı ve ahlaki olmayan uygulamalardan uzak durmayı öğütlemiştir. İslam, ticaret dahil tüm sosyal ve ekonomik faaliyetlerde bir hukuk ve ahlak sistemi sunar. Bu sistem cömertlik, dürüstlük, sadakat, ahde vefa gibi değerlere dayalıdır. İslam’da yalan, aldatma, zorla mal satma, karaborsacılık ve belirsizlik üzerinden kazanç elde etme gibi uygulamalar haram kılınmıştır. Özellikle faiz, karaborsa ve diğer ticari yasaklar, toplumda ekonomik adaletsizliklere, huzur ve barışın bozulmasına yol açtığı için yasaklanmıştır.

Ticarette İslam’ın ahlaki ilkelerine uyulmadığında, toplumun ekonomik yapısında ciddi bozulmalar meydana gelir. Rüşvet, yolsuzluk, haksız kazanç, borcunu ödememe ve çalışma barışının bozulması gibi sorunlar ortaya çıkar. Bu tür etik dışı uygulamalar sadece bireylerin değil, toplumun genel ekonomik yapısını olumsuz etkiler ve fakirlik, işsizlik gibi sorunları daha da derinleştirir. Dolayısıyla İslam, ticari hayatta da ahlaki kuralların sürekliliğine önem vermektedir.

"Mermeri aşındıran suyun gücü değil, sürekliliğidir" sözüyle ahlak ve doğruluğun sürekliliği vurgulanır. Nitekim Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi Vesellem), "Amellerin en makbul olanı, az da olsa sürekli olanıdır." (Buhari, Rıkak, 18) buyurarak, istikrar ve devamlılık kavramlarına dikkat çeker. Ticarette de bu prensipler uygulanmalıdır; dürüstlük ve adalet sürekli bir şekilde gözetildiğinde, başarılı ve hayırlı işlere imza atılabilir.

Hülasa; İslam ahlakı ile ticaret yapmak, bireylerin ve toplumların refahı için elzemdir. Ticaret ehli, dürüstlüğü ile sadece ticari kazanç sağlamakla kalmaz, aynı zamanda çevresine güven telkin eder ve toplumsal barışa katkıda bulunur. Ticaret, aynı zamanda insanlar arasında kaynaşma ve diyalog kurmanın önemli bir yoludur. Bu nedenle, ticareti başarıyla sürdürenlerin hem aileleri hem de çevreleri üzerinde olumlu etkileri büyük olacaktır.

İSLAM’IN AHLAKİ VE TİCARİ İLKELERİNE MUHTAÇLIĞIMIZ:

Günümüzde, dünya genelinde yaşanan gelir dağılımı adaletsizlikleri ve ekonomik buhranlar, insanlığı İslam’ın sunduğu ahlaki ve ticari ilkelere her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyar hale getirmiştir. Modern ticaret sistemlerinde hile, aldatma, sömürü ve faiz gibi etik dışı uygulamaların yaygınlaşması, toplumsal huzur ve refahın ciddi anlamda zedelenmesine neden olmaktadır. Oysa İslam, ticaretin merkezine dürüstlük, adalet ve emeğin kutsallığını yerleştirir. Bu değerler üzerine kurulu bir toplum, mutluluğu ve refahı daha kolay yakalayacaktır.

İslam, hayatın her yönüne rehberlik eden kapsamlı bir yaşam biçimidir ve ortaya koyduğu ahlaki ve ticari kurallar, sadece bu dünyada değil, ahirette de insanı huzura kavuşturmayı amaçlar. Hakkaniyet, İslam’ın ticari anlayışında merkezi bir kavramdır ve bireyler arasında sosyal dengeyi sağlayan adil bir düzeni teşvik eder. Bu bağlamda İslam’ın ticaret hukukunun hem bireylerin hem de toplumun maddi ve manevi refahına katkıda bulunmayı hedeflediğini unutmamak gerekir.

Peygamber Efendimiz’in ticaretle ilgili tavsiyeleri, bu ilkelere dayalıdır. Efendimiz (Sallallahu Aleyhi Vesellem), ticaret yapanların dürüstlüğüne vurgu yaparak, "Sözü ve muamelesi doğru tüccar, kıyamet gününde arşın gölgesi altındadır" (Tirmizî, Büyu, 4) ve "Dürüst, sözüne ve işine güvenilen tüccar, nebiler, Sıddıklar ve şehitlerle birliktedir" (Tirmizî, Büyu, 4) buyurmuştur. Bu hadisler, ticarette dürüstlük ve güvenin ne denli önemli olduğunu gözler önüne sermektedir.

Müslüman tüccarlar, İslam’ın ticaret hukukunu öğrenip, ticari hayatlarını bu ilkelere uygun şekilde düzenlemelidir. Bu noktada tüccarların kendilerini sorgulamaları büyük bir öneme sahiptir: "Ticari kazançlarımın yanında manevi kazançlarım nelerdir? İslam’ın adalet ve doğruluk ilkelerine ne kadar sadık kaldım?" Bu tür bir içsel muhasebe, bireylerin hem ticari başarılarını hem de manevi gelişimlerini değerlendirmelerine yardımcı olur ve onları daha sağlıklı ve sürdürülebilir ticari ilişkilere yönlendirir.

İslam’ın ahlaki ve ticari ilkelerine uygun bir ticaret ortamı oluşturmak, sadece bireylerin değil, aynı zamanda toplumların da refahını artıracak bir yoldur. İslam, ticaretin yalnızca ekonomik bir faaliyet olmadığını, aynı zamanda bir ibadet ve toplumsal sorumluluk olduğunu vurgular. Ticarette dürüstlük, adalet ve insanlara fayda sağlama ilkelerini benimsemek, uzun vadede daha adil, huzurlu ve müreffeh bir dünya inşa etmek için gereklidir.

SONUÇ OLARAK;

İslam’ın sunduğu bu değerler, günümüzün karmaşık ekonomik sorunlarına güçlü ve sürdürülebilir çözümler sunmaktadır. Ticaretin ruhunu ve amacını aydınlatan İslam, bireyleri doğru yolda ilerlemeye ve ticaretin bir toplumsal hizmet olarak görülmesine teşvik eder. Bu yüce değerleri ticari hayatımıza entegre ederek, bizler de daha kalıcı, daha ahlaklı ve daha etkili bir değişim oluşturabiliriz.

SELAHADDİN GÜNEŞ