“O erler ki ne ticaret ne de alışveriş onları Allah’ı zikretmekten namazı dost doğru kılmaktan ve zekât vermekten alıkoyabilir onlar kalplerin halden hale girip altüst olacağı ve gözlerin dehşetten dona kalacağı bir günden korkarlar.” (Nur 37)

Ticaretin tarihine baktığımızda, Milattan önce 2000'li yıllarda ülkeler arası ticaretin takas yöntemiyle başladığını görüyoruz. Kuzey Afrika'daki kabileler, Hindistan ve diğer Uzak Doğu ülkelerine değerli madenler taşıyarak İpek Yolu ticaret rotasının oluşmasına katkıda bulunmuşlardır. Ticaret, Yunan medeniyetiyle hız kazanmış ve Roma İmparatorluğu döneminde daha da genişlemiştir. Sanayi devrimi ve küreselleşme ile birlikte ticaret, yabancı yatırımlar ve sermayeler aracılığıyla dünya genelinde büyük bir gelişim göstermiştir.

Mekke’de ticaret…

Mekke’de ise coğrafi koşullar nedeniyle tarım ve hayvancılık yerine ticaret, başlıca geçim kaynağı olmuştur. Peygamberimizin dedesi Haşim bin Abdülmenaf döneminde Bizans, İran ve Habeşistan gibi büyük imparatorluklarla yapılan ticari anlaşmalar, Mekke'nin bir ticaret merkezi haline gelmesinde önemli rol oynamıştır. Mekke, sadece bir ticaret merkezi değil, aynı zamanda dini bir merkez olarak da güçlenmiştir.

Medine’de ticaret…

Medine'de ise ticaret, Yahudilerin kontrolünde olmasına rağmen, ziraat ve hayvancılık da önemli geçim kaynakları arasında yer almıştır. Peygamber Efendimiz ’in Medine’ye hicretiyle birlikte yeni bir çarşı kurulmuş ve bu çarşıda İslami ticaret kuralları uygulanmaya başlanmıştır. Ayrıca, kamu düzenini korumak amacıyla HİSBE Teşkilatı (günümüz zabıta teşkilatına benzer bir yapı) kurulmuş ve çarşının denetimi sağlanmıştır.

İslam’da Ticaretin Ahlaki Boyutu

Peygamber Efendimiz, ticaretin ahlaki boyutunu sıkça vurgulamıştır. Hadis-i Şeriflerde de belirtildiği gibi, "Kazancın onda dokuzu ticarettedir" ve "Veren el, alan elden üstündür." Ticaretin sadece maddi bir kazanç kaynağı değil, aynı zamanda bir ahlaki sorumluluk olduğunu da hatırlatmıştır. Müslüman tüccar, ticaret yaparken dürüstlük ve adalet ilkelerine bağlı kalmalı, kazancının helal olmasına büyük özen göstermelidir.

İslam, kelime olarak "teslimiyet" anlamına gelir ve bu teslimiyet, Müslüman’ın ticari hayatını da kapsar. Bir Müslüman, ticaretinde de İslam’ın prensiplerine teslim olmalıdır. Tebliğden önce temsil etmek, yani güzel ahlakı yaşayarak göstermek, en etkili tebliğ yöntemidir. Temsil etmeden teslim olduğu iddia edilemez. Müslüman tüccar, ticaret yaparken sadece kendi nefsini gözetmekle kalmayıp, aynı zamanda ticari ahlakın en yüksek standartlarını temsil etmelidir. Ticaret nefse göre dizayn edilemez.

Müslüman Tüccarın Özellikleri

Müslüman tüccar, ticaretini İslam’ın kurallarına uygun bir şekilde yönetmeli ve her anının bir imtihan olduğunu unutmamalıdır. Ticaret, bir Müslüman için muafiyet değildir; aksine, daha dikkatli olunması gereken bir alandır. Ticaretini doğruluk ve dürüstlükten taviz vermeden yapmalı, kazancının helal olmasına özen göstermeli ve hem kazançlarında hem de harcamalarında orta yolu takip etmelidir. Müslüman tüccarın kişiliğinde, güven, sadakat, doğruluk ve adalet gibi temel değerler yer alır. Bu özellikler, hem dünyada başarılı bir ticaret hayatı sürdürmesine hem de ahirette kazançlı çıkmasına vesile olacaktır. Unutulmamalıdır ki, Müslüman tüccar sadece dünya için değil, ahiret için de ticaret yapar.

Peygamberler bir meslek sahibiydiler; kimseden bir beklenti içinde olmadıkları için de sözleri tesirliydi. Hemen hemen tüm peygamberler, ticaret ile uğraşmışlardır. Tarihlerine baktığımızda:

Hz. Hud tüccarların piri sayılır.

Hz. Âdem ziraat mühendisi,

Hz. İdris iğneyi icat eden bir terzi, konfeksiyoncu ve tekstilciydi.

Hz. Nuh marangoz, mobilya imalatçısı ve denizcilerin piri sayılır.

(Devam edecek)

SELAHATTİN GÜNEŞ