6 Şubatta yaşadığımız depremden sonra, bir jeoloji profesörü 'deprem savaştan beter' diye bir ifade kullanmıştı.
Savaşlar ilahi kurallara göre yapılsa idi Hocamız sözlerinde haklı olacaktı.
Yaklaşık 1 dakika süren depremin bıraktığı yıkım, enkaz ve acılar ne kadar büyük olursa olsun asla ve asla Filistin halkının yaşadıklarıyla kıyaslanamazdı.
11 ilimizi yıkan depremde, hasarın geniş bir coğrafyada olması, yolların ve köprülerin hasar görmesi duyarlı halkımızın yardım seferberliğini durduramamış, bilakis kamçılamıştı.
İlk dakikalardan itibaren deprem yaraları sarılmaya çalışılmış, seyyar mutfaklar, hastaneler kurulmuş, on binlerce yardım tırları, iş makineleri yollara koyulmuştu.
Filistin halkı 75 yıldır, her gün, her saat, her an depremden daha beter yıkımlar yaşıyor.
Karşılarında bebeklere, hayvanlara, ağaçlara dahi yaşam hakkı tanımayan alçak bir düşman.
Depremde tutuklanma, işkence, tecavüz, kurşun, şarapnel parçaları, fosfor bombası, uzun sürecek açlık ve sefalet olmaz.
Deprem anlık ve haberinin olmadığı bir anda olur ve tüm dünyada yardım seferberliği başlar.
Tarih kitaplarını okuduğumuzda Cengiz Han ve oğullarının katliamlarını anlatan satırlara geldiğimizde dehşet içinde kalıyoruz.
Hükümranlık yaptığı dönemde yaklaşık 40 milyon insanı, yani dünya nüfusunun %11'ni kılıçtan geçirerek, ya da yakarak öldürdüğü söylenen Cengiz han ve oğullarının insanlığa yaşattığı bu kâbusu, dehşeti tarih kitaplarından yırtıp atmak istiyorsunuz.
Yaklaşık 8 milyar insanın yaşadığı bu gezeğende üç beş milyonluk nüfusuyla, Ustaları Cengiz Hanın yaptığı katliamların aynısını devam ettiren terör örgütü israil'in yaptığı zulümleri, gelecek nesiller dehşet, öfke ve nefretle okurken şu ifadeleri kullanacaklardır;
'21. yüzyılda Gazze halkı hariç tüm insanlık insanlığından utanmalıydı!'
Oysa Akdeniz’e dökeceğimiz gözyaşları, Gazze sahillerinde Filistinlilerin gözyaşlarıyla birleşmeliydi.
En son sosyal medyada enkazdan çıkarılan bir kız çocuğumuzun cesedi cenin pozisyonundaydı.
Anne karnındaki, cenin pozisyonunu deprem anında yaşadıklarımızdan biliriz.
Gazze de yaşayan bir kardeşimizin bu mesajını okumuşsunuzdur.
'Bombalama yaklaştığında ve ses korkunç olduğunda fiziksel engelli biri olarak ilk yaptığım şey gözlerimi kapatmak, omuzlarımı başıma yaslamak ve kendimi anne karnındaki bir çocuk pozisyonunda tutmak oluyor ve kendimi sıkıyorum. Kalbim hızlı atmaya başlıyor ve kalp hastası olduğum için nefes alışverişim hızlanıyor ve çok zorlandığını hissediyorum.'
Gazze de 55 bin hamile kadın bulunuyor. Ülkemizde hamilelik başladığından itibaren, heyecanlı bir koşuşturma başlar, bohçalar hazırlanır, aylık doktor kontrolleri yapılır, hastane ve doktor ayarlanır.
Gazze'li anneler, israil saldırılında ölmezseler enkazlar arasında bebeklerini doğuracaklar.
Enkazlar arasından çıkarılmış bir battaniyeye saracaklar, yıkıntılar arasından çıkarılmış kırık bir sobanın ısısıyla bebeklerini hayata tutundurmaya çalışacaklar.
O çocuklar büyüyecek, israil'in eski bir buldozerinin 7 Ekim de başlattığı yıkımını tamamlayacaklar.
Efendimizin (S.A.V) buyurduğu gibi, birileri “gargat ağacı” gibi katil israili destekleyip starbucsta kahvelerini, mc donalds’ta hamburgerlerini yeseler de, taşların bunca zulüm ve vahşete duyarsız kalmayacaklarını, 'ey Müslüman! Arkamda bir yahudi var, gel onu öldür diyeceği günler yakındır.
EBUBEKİR ATASOY