EBUBEKİR ATASOY

1993 yılında, gazeteci Uğur Mumcu Ankara’da katledildiği zaman, ülkemizin her tarafında çok büyük protesto yürüyüşleri yapılmıştı.

Şehrimizde de yaklaşık 5 bin kişinin katıldığı yürüyüşte, ne alakaysa 'Kahrolsun Şeriat'  sloganları atılmıştı.

1970'li yılların devrimci solcuları bu yürüyüş vesilesiyle, sandıklardan çıkardıkları, ütüsüz uzun paltolarını giymiş, sol ellerini yumruk yaparak, İslam’a olan öfkelerini kusmuşlardı.

'Kahrolsun Şeriat' yani Allah’tan ve Hz. Muhammed (S.A.V)'den gelen her türlü kural ve kaidenin yok olması için, nefret dolu sloganlar atan yürüyüşçüler bilerek ya da bilmeyerek küfrün içinde debelendiklerini ilan ediyorlardı.

Aradan yıllar geçti, bu sloganların atıldığı tablo ile alakalı soru işaretleri hep zihnimde öylece kaldı.

'Kahrolsun Şeriat' sloganı atan, bu İslam düşmanlarının ölümü, yaşlılığı nasıl olacak diye hep merak ettim.

Marksist yaşantılarını devam ettirseler de birçoğunun namaza başladığına şahit oldum.

Bilim tanrıları, birçok sorularına cevap verse de ölüm ve sonrasına verdiği cevaplar demek ki tatmin etmiyordu.

Bu arada şehir mezarlığında tam 25 yıl görev yapıp emekli olmuş bir ağabeyimizle karşılaştım.

Hocam dedim görev yaptığın 25 yıl boyunca 'İslami geleneklere göre' gömülmek istenmeyen bir cenazeye denk geldin mi?

Kesinlikle şahit olmadım, en azılı İslam düşmanlarının cenazesini dahi İslami usullere göre kıldırdık dedi.

'Katıksız Kemalist' olmasıyla övünen daima İslami değerlere öfke kusan bir komşumuzla her tartışmamızda, ölüm ve ötesini anlattığımda, 'gidip de gelen mi oldu' diye alay ederdi. Kandil günlerinde alkol almayıp, Türkçe Yasin okuduğunu görünce 'Ölüm ve ötesi' korkusu, herkesin içini kemiren bir korkudur demiştim.

Ülkemizde Marksist hareketlerde ömrünü tamamlayıp ölen, ölüm oruçlarında ölen, yıllarını İslam düşmanlığıyla heba eden kişilerin cenaze törenlerini araştırdım, üç beş kişi hariç hepsinin cenazesi ya camiden ya da cem evinden dini törenle beraber kaldırılmış.

Ülkemizde sanatçı olabilmek, yani meşhur olabilmek için bazı kriterler var. Bunun birincisi Müslümanların geleneklerine, renklerine, yaşayışlarına, sevinçlerine, bayramlarına, acılarına düşman olmaktır.

Bunların içinden bilimi tanrı olarak gören birisi, bu günlerde bir trafik kazasında öldü.

Adam ömrü boyunca birçok mesajında İslami değerlerle alay ediyor.

Tamam, inanmayabilirsin, bu senin en temel hakkın.

Esfel-i safiline yuvarlanman, halkın büyük çoğunluğunun sahip olduğu değerlerle alay etmen, onları aşağılaman hakkını vermez sana. Bunlardan Nihal Atsız'ın olgunluğunu beklerdik.

Şamanist yazar Nihal Atsız; ‘ben Müslüman değilim ama halkımın inandığı dine saygı duyarım’ der.

Bir kaç yıl önce Hataylı bir genç İstanbul’da canlı yayında, yabancı müzik ve alkol eşliğinde vasiyetini açıklamıştı.

Yaşının 35 olduğunu, hayatındaki tüm hedeflere ulaştığını, ama içindeki boşluğun giderek büyüdüğünü, bu saatten sonra yaşamasının anlamının kalmadığını, cesedinin kadavra olarak kullanılmasını, ateist olduğunu söylemişti.

İntiharından sonra ailesi, vasiyetini tutmamış, İslami usullere göre defnetmek istemişti.

Musalla taşına konan ateist cenazeye imam, kalabalığa iyi bir Müslüman olduğuna dair şahitlik ettirip, helallik istemiş, dua edip defnettirmişti.

Burada hem dinimize hem de ölüye hakaret ediliyor.

Trafik kazasında ölen Kemalist sanatçının vasiyetinin altına yüzlerce yorum yapılmış. Yüzlerce ateist, cenazelerinin İslami usullere göre defnedilmemesini, yakılmasını istiyor.

Bu Kemalist ve ateist tayfanın alkol miktarını arttırmaları nedeniyle gösterdikleri bu cesarete duyarsız kalmamak gerekir.

Kimin vasiyeti neyse o uygulanmalı. Bu tayfaya ayrı mezarlık düzenlenmeli. Fırınlar kurulmalı. Yakın diyorlarsa yakılmalı, bir çukura amuda kalkmış bir şekilde gömün diyorlarsa, öyle gömülmelidirler.