EBUBEKİR ATASOY

2007 yılında şehrimizde, Meksika'nın en tehlikeli şehri Colima'yı aratmayan bir mahallesinde esnaflık yapıyordum. İş yeri açma düşüncesinde olduğum zamanlarda, danıştığım bazı büyüklerim 'ekmek aslanın ağzında' sende aslanın ağzında olan ekmeği alacak güç ve azim var deyince 'YA ALLAH' deyip işe koyuldum.
Bu düşünceler içerisinde, iş yerimin önünde bulunan, Arnavut taşıyla döşenmiş kaldırıma, sırtımı da beton direğe verip oturdum.
"Bekir Abi kontörün varsa cep telefonunu kullanabilir miyim?" diye seslenen gence dönüyorum. Arka sokakta oturan 17-18 yaşlarındaki genç, kolunda Müslüm konserinden kalma jilet izleri, sol pazıda iğneyle kazılmış bir kurşun dövmesi, yırtık kot pantolonları ve çakma Adidas spor ayakkabıları ile karşımda duruyor. 'Kurşun yedim hey sol yanımdan' şarkısıyla o günlerde trend olan sanatçıyı andırıyor. Titrek gence telefonu uzatıp veriyorum, aklıma parlak bir fikir geliyor.
İş yerimde olan telefonun yanına bir kontörmatik neden koymuyorum. Önümden geçen her üç gençten ikisi telefonumu istiyor. Kontörmatik fikri tüm vücudumda heyecan oluşturuyor. Taksimetre gibi para yazar, yani bir nevi duran taksi. Kontörmatik cihazını koşarcasına alıp heyecanla tezgâhtan biraz uzağa koyuyorum ki; vatandaş rahat rahat anasıyla, babasıyla, eş dost akrabasıyla konuşsun.
Dışarıya şeker çuvalının iç tarafının yazısız kısmına koca harflerle 'KONTÖRLÜ TELEFON BULUNUR' diye yazdım. Üç beş gün içinde bir baktım kontörlü telefon gençlerin oldukça ilgilerini çekmiş, mahallede bu hizmeti sunan ilk ve tek işletmeyiz. Titrek, jiletli ve kurşun dövmeli gençlere yaklaşıp soruyorum; Aslan parçaları, bilgi yarışmasına mı katılıyorsunuz, acep nedendir bu kuyruk? "Bekir Abey! Aneyi çok özledik, sesini duyalım dedik." cevabını alıyorum.
Telefon sırası gelen, karşıdaki muhataba "neredesin abeyy?" deyip, hızlıca dükkândan çıkıp, ücret ödemeden koşar adımlarla uzaklaşıyor. Öyle bir heyecanlı koşuşturma içindeler ki, benim heyecanım bunlarınkinin eline su dökemez. Gerçekler gizli kalmaz; aranan aneyyy değil, torbacıymış. Torbacı güvenlik açısından devamlı yer değiştirdiğinden, titrek gençler yerini öğrenip, torbacıya koşuyorlarmış. Kontörmatik cihazını alıp, kaldırıma koydum, mahallelinin kavga ederken eğilip yerden aldığı kaldırım taşlarından birisini aldım elime, öyle bir hırsla vurdum ki tek seferde paramparça ettim.
Aradan 16 yıl geçmiş. Bir saat önce gene kaldırımdaydım. Üzerinde durduğum kaldırımdaki kare taşlar dikdörtgen taşlarla değiştirildi. Elektrik direğini merak ettiyseniz, en son öyle bir direk koydular ki; kaldırımı komple enine kapladığından vatandaş yoldan geçmek zorunda kalıyordu, bu da birçok kazaya sebep oldu.
Kime selam verip hâl hatır sorsak ilk önceliğimiz varsa yoksa ekonomi. Kabul ediyorum, büyük bir ekonomik darboğazdan geçiyoruz. Ekonomi elbet düzelecektir ama ekonomiden daha önemli bir sorunumuz var. Sokaklarımızda serseri mayın gibi gezen, uyuşturucu baronlarının aparatı olan gençlerimizin oluşturduğu kaosu ve dehşeti nasıl atlatacağız? Ülkede her gün gençlerin karıştığı sayısız olay yaşanıyor. Ancak karşı karşıya olduğumuz bu tehlike, yavru bir karga kadar haber değeri görmüyor.
"Ülke gençliğini bu çıkmazdan kurtarmak için çözümün nedir?" derseniz, acizane fikrim şudur ki; 'Karanlığa bir mum yakmakla' kalmayıp etrafına mum yakmayı öğretmeye çalışan ve bu uğurda son nefesine kadar iyilik sancağını düşürmeyen Şehit Sacid kardeşimizin, kutlu davasına sarılmak, ihya projelerini sahiplenmek, iyilik sancağını daha da yukarılara taşımaktır derim, vesselam.