Siyasi fikirlerini, belli bazı ahlaki normlara göre dizginlemeyen bazı kesimler İslami hassasiyete sahip kimselere sözlü ve fiili olarak saldırmaktan geri durmuyorlar ve bunu kendilerinde bir hak olarak görüyorlar.
Dokunulmazlık zırhına sığınan bu kesim, halkın değerlerine savaş açarak; herhangi bir ölçü, kaide, ilke, tanımıyorlar.
Toplumun değerlerine, inancına, örf ve adetlerine tahammülleri olmayan bu kesim, halkın değerlerini, inancını savunan siyasi partilere karşı da acımasız ve bir o kadar da gaddar ve zalimce itham ve iftiralarda bulunuyorlar.
Kendilerini bu toplumun tek ve yegane sahibi sananlar, acımasızca toplumu ayrıştırarak halkı kin, nefret ve kaosa doğru sürüklüyor.
Kimden mi söz ediyorum?
Kendilerini siyasetçi, gazeteci, yazar-çizer sanan ama aslında karanlık mahfillerin maşası olmaktan öteye geçemeyen zavallılardan söz ediyorum.
Aylardır siyaset adı altında toplumu manipüle eden, halkın arasına kin ve nefret tohumları eken, kaotik bir ortam oluşturmaya çalışan sözde siyasetçi ve gazetecilerden söz ediyorum.
Kirli siyaseti alışkanlık haline getirenlerden, eline bir mazlumun kanı daha bulaşmışlardan söz ediyorum.
Kamuoyunda olumsuz algı oluşturmaya çalışan kesimler, onları yönlendiren ağa babalarının olumsuz algı neticesinde, iradeleri ellerinden alınmış maşalar; haince, kalleşçe seccade üzerinde namaz esnasında masum bir cana kıydılar, küçücük yavruları olan bir babayı şehid ettiler.
Kulun Rabbine en yakın olduğu an secde anıdır. Secde anında Rabbe kavuşmak. Bir Ömer (ra) gibi, bir Ali (ra) gibi... Hançerle vurulmak, şehid olmak, tertemiz su gibi duru ve şeffaf...
Fedakâr, cesur, yardımsever, merhametli, imanın parıltısı simasına yansımış, inançlı, kötülüklerle savaşmaya kararlı bir çehre… Şehid Sacid…
Şehid olup gitti, bize miras olarak davasını ve yetimlerini bırakarak...
Bu nasıl bir ruh hali?
Bu nasıl bir canilik?
Biz ki değerleri ile yoğrulmuş, değerleri ile hayat bulmuş bir toplum iken, bu hale nasıl geldik? Bizleri bu hale getiren neydi?
Eminim sizler de aynı şeyi düşünüyorsunuzdur.
Tabi ki bitmek bilmeyen bir İslâm ve Müslüman düşmanlığı.
Çevresine iyilikten başka hiçbir zararı dokunmayan bir insan neden böyle bir saldırıya uğrasın ki?
Ya da her daim hak ve hakikatten söz eden, adaletin hiç bir şeye feda edilemeyeceğini, adil yöneticiler olacaklarını dile getiren bir parti ve parti yetkilileri neden birilerini rahatsız etsin ki?
Cevabı belli. Tek tipçi bir zihniyet, kendinden başkasına tahammül edemeyen bir bakış açısı.
Siyaset başkalarını hedef almak değildir. Zehirli oklarını insanların beyinlerine saplamak değildir. Ağzından köpükler çıkara çıkara acımasızca eleştirip, yargısız infaz etmek hiç değildir. Böyle siyaset ve siyasetçi olmaz.
Kimse kendi çıkarları ve ideolojileri doğrultusunda hareket edip halkı kin ve düşmanlığa sürükleyip birilerini hedef gösteremez. Amaç insanlığa ve topluma hizmet ise kimsenin toplumu kaotik bir ortama sürüklemeye hakkı yoktur.
Bir hafta önce yaşadığımız elim olay yüreklerimizi yakarken toplumun nasıl bir tehlike ile karşı karşıya olduğunu, toplumun nasıl uçurumun eşiğine sürüklendiğine hepimiz şahit olduk.
İslâm ile hayat bulmuş, İslami yaşam tarzını, değerlerimizi, İslâm medeniyetini kaynak alan, bu inanç ve bakış açısı üzerine bina edilmiş toplumumuz büyük bir asimilasyon planına maruz kalarak, kökleri değiştirilmek isteniyor.
Asıl sorun bu.