Biz insan evladı, hakikaten de halden hale girebilen canlılarız. Bazen öyle bir hale giriyoruz ki acı çekerken kendimizi dış dünyadan soyutluyoruz. Sanki acı çeken kişi, biz tekmişiz (ben tekmişim) gibi kendi iç dünyamızda daha derin bir çıkmazın içerisine giriyoruz. Sanki dertten yüreği yanan başka bir insan kalmamış gibi… Acılarımızı kıyaslama ve acılarımızla var olma durumu yaşıyoruz. Bu durum, doğrusu, ne mantık çerçevesine alıp faydasını görebileceğimiz bir durumdur ne de başımıza gelen zorlukları anlayabilmemiz/çözümleyebilmemiz için işe-yarar bir reçetedir.

Kendimizi soyutlayıp izole ettiğimiz zaman, kendi küçük ve dar zihnimizde acı çekmeye devam ediyoruz. Acılarımızı katmerleştirip kangrenleştiriyoruz.

Belki de büyük resme bakmayı ihmal ediyoruz. Daha büyük resim? Yani insanlık ailesinin yaşadığı zorluklar, acılar, sıkıntılar… Tarih boyunca yaşananlar... Şu anda yaşanmaya devam edenler…

Zor zamanlarımızda sadece kendi yaşadıklarımıza odaklandığımızda dış dünyada olup bitenin farkında olamıyoruz. Dişimiz ağrıdığında sanki diş ağrısı olan kişi sadece bizmişiz gibi… Bu tür zamanlarda genellikle diğer insanların daha iyi bir halde olduklarını varsayıyoruz. Diğer insanların mutlu, kedersiz ve sevinçli bir ruh halinde oldukları kanısı ve algısı taşıyoruz.

“Bizim işimiz ters gidiyordur ama başkalarının yaşam çarkları en güzel düzeyde devam ediyordur. Biz kaybediyoruz, çoğunluk kazanıyordur. Biz başarısızlık içinde boğulurken ötekiler başarıların keyfini çıkarıyordur.” Oysa gerçekte öyle midir?

Çevremizdeki insanları gözümüzün önüne getirelim. Hangisine dokunsak dert işitebiliyoruz. Hangisine “Seni dinlemeye hazırım.” desek acı dolu hikayeler duyabiliyoruz. Kaçımız kaçımızın içindeki tufanlardan haberdardır ki?!

Bizim sıkıntılarla karşılaşmamız veya sorunlara maruz kalmamız, anormal bir durum olmadığı gibi diğer insanlar da genelde normal bir durum içinde değildirler. Bu gezegen dönmeye devam ededururken insanların zorlukları ve acıları da var olmaya devam etmektedir. Bir bilsek, bir tahmin edebilsek, bir düşünebilsek olup biten çoğu şeyin farkına varıp anlayabiliriz. Biraz yavaşlasak, biraz sakinleşsek, biraz inanç çerçevesinde bakabilsek, meydana gelen dayanılmaz olaylara nasıl da dayanılabileceğini kavrayabiliriz. Çoğumuzun hali birbirine benzerdir: Çoğumuzun bir derdi vardır. Çoğumuz kalbi yaralanmış, ruhu daralmış, bedeni ağırlaşmış bir haldedir. Çoğumuzun kafasında fırtınalar kopmakta, çoğumuzun ailesinde sorunlar devam etmekte, çoğumuzun sokaklarında güvensizlik sürmekte… Çoğumuz ekonomik endişeler taşımakta, çoğumuz yakınlarıyla imtihan olmakta, çoğumuz gelecek kaygısı yaşamakta, çoğumuz…

Netice, biz acı çektiğimiz için elbette canımız yanıyor olabilir/olacak. Ama bu durumu anormal, adaletsiz ve sadece bizim başımıza gelen bir durum olarak düşünmemizin bize faydası olmuyor. Bu nedenle sakinleşip yaşadığımız durumu anlamaya başlayalım. “Vardır bir hikmeti!” diyerek irfan penceresinden bakmaya çalışalım. Dolayısıyla “Neden ben!?” şeklinde bir soruyla zihnimizi tahrip edeceğimize “Evet, demek ki ben de böyle bir durumla karşılaştım/karşılaşacaktım.” şeklinde bir düşünceyle kendimizi sakinleştirmenin yollarını arayalım. Yaşadığımız olayların birer imtihan olduğuna dair inancımızı güçlü tutup sabırla ve sükûnetle hareket edelim. Dertler ve kederler ne kadar devam ederse etsin, bir gün mutlaka sona erecektir. Sorunlar ve zorluklar ne kadar büyük olursa olsun, ölüm geldiği vakit hepsi bitip gidecektir. Ölüm kapısından ahiret yurduna giriş, bizim acılardan kurtulmamız için en güzel hâl olacaktır. Biz, ölüm gelip kalbimize oturacak ana kadar ömrümüzü nasıl geçireceğimize bakalım.

Biz insan deryasından bir damlayız. Biz insanlardan bir insanız.

Tüm insanlar hata ve kusur işleyebilen varlıklardır. Tüm insanlar başarısız olabilir. Tüm insanlar yetersizlik yaşayabilir. Tüm insanlar eksiklik duyguları içinde bocalayabilir.

Herkes hayata dair umutlar taşır. Herkes acıya dair yürekler taşır. Herkesin peşinde yürüdüğü sevinçler vardır. Herkesin taşıdığı sıkıntılar vardır. Hepimiz bir şekilde acı çekiyoruz. Ya sahip olduklarımızın verdiği acıların içindeyiz ya da sahip olamadıklarımızın sebep olduğu sancıların dibindeyiz. Öyle veya böyle ya acının ortasında ya acının sahilinde ya da acının şahitliğinde yaşam rolümüzü oynuyoruz. Ya huzurun eşiğinde ya mutluluğun dibinde ya da saadetli günlerin arifesinde hayat yolculuğuna devam edip gidiyoruz.

Yaşam rolünü hayırlara vesile olacak şekilde oynayanlardan olmamız;

Hayat yolculuğunu iyiliklerle ve güzelliklerle tamamlayanlardan olmamız dileğiyle…

Dr. Eşref Nas