Merhamet, Rahmetli Sezai Karakoç’un fikir dünyasında çok kıymetli bir yere sahip olmuştur. Öncelikle merhametin basit düzeydeki acıma duygusundan ayrı tutulması gerektiğini vurgulamıştır. Çünkü acımanın başkasını küçük görmekten doğan bir vaziyeti teşkil etme ihtimali vardır. Merhamet ise yüce bir duygudur, Karakoç’un nezdinde.

Merhamet, Diriliş’e öncülük etmenin ıstırabıyla aydınlan(t)an Şair için İslamî gelenekten inançtan gelen bir mefhumdur. Bu yüzden merhamet kavramıyla Kapitalist batının veya Marksist kuzeyin dünyasının barıştırılmasının mümkün olamayacağına dikkat çekmiştir. Bu iki kirli ve sömürgeci zihniyetten gelebilecek merhamet için de “Allah uzak etsin!” diyerek tepkisini ortaya koymuştur.

 “Uzatma dünya sürgünümü benim” diyen münevver şair, merhametin inançtan doğduğunu yazmıştır. Allah’a inançtan… Merhamet, inancın bağrından çıkar. Yumuşak kalplerde yeşerir. Sakin zihinlerde yer bulur. Kin ve nefretin esmediği sükûnet deryalarında yelken açar. Karakoç’un ifadesiyle “Yürek katılığından, katı yüreklerden merhamet doğmaz. Merhamet kalbin yumuşamasıdır. Kalbin üzerindeki kara mührün kalkmasıdır. Kalp kararışından kurtuluştur.”

Merhametin gösterge paneli, niyetle anlaşılır. Ancak ihlas yolunu işaret eden bir niyetle merhamet anlam kazanır. Ne demiş Çağ ve İlham’da: “İkiyüzlülük ve art niyet kokan hiçbir fiil, merhametin repertuvarında yer alamaz.”

“Merhamet, bütün varlığını Hak ve hakikat için adamaktır. Hem canını hem mal varlığını. Hakikat için insanlık uğruna bütünüyle koşmayı en doğal bir insanlık özelliği bilmektir merhamet.” derken bizi merhametin niçin olması gerektiği noktasına götürüyor. Niçin? Hakikat için. Elbette hakikat için olmadan yola çıkılmaz, yol yürünmez, yol alınmaz. Hakikat için olunca da istense de yerinde durulmaz. Çünkü hakikat, tutar ellerinden kaldırır ve seni Diriliş’e davet eder. Şu ilkeyi de hatırlatmadan geçmez: “Merhamet, hakikat için, insanlık için, zulümle, sömürüyle, cinayetle savaşmaktır. Yalnız biriyle değil, hepsiyle. Merhamet, insanların insana tapmasına izin vermeyen yüce bir duygudur.”

Merhamet, Allah’la irtibatını sağlam tutmaya çalışan insanların halidir. “Allah verdiğini her an bütünüyle geri alabilir, korkusuyla titreyenlerin ruh halidir.” Allah’ın bize armağan ettiklerini başkalarıyla paylaşmanın eşsiz sevincini yaşayanların halidir. “Merhamet, kendi cehenneminden başkalarını koruma titizliği, başkalarının ruh bahçesine gülfidanı taşıma arzu ve hareketidir.”

Ders verircesine “Merhamet, verirken kendisinin vermediğini bilmektir.” diyerek bizi kibir kalelerimizden vuruyor. Elbette merhametle kibir yan yana duramaz. Merhamet “hasetle barışamaz. Cimrilikle bağdaşamaz.” Merhametin “Yarısı hilm yarısı cömertliktir.” Merhamet “Sabır, tevekkül, rıza ve tevazuuyla akrabadır. Tek başına, soyut bir merhamet olamaz. Merhamet somuttur. Kanla birlikte vücutta dolaşmadıkça, kâğıt üstünde kalmaya mahkûmdur.”

Kâğıt üstünde kalan merhametin hiçbir canlı için faydası yoktur. Sloganik bir ifadeden ibarettir. Merhamet “slogan olarak kalmamalı” elbette; ama yetmez. Daha ötesi “Merhamet kılıcı, zulüm sloganlarını parçalamalı.”

Bakın dünyanın haline. Bakın medyada şahit olduklarımıza. Bakın çevremizde olup bitene. Zulümlere bakın. Şiddetlere bakın. “Tarih leş kokuyor. Çağ, veba ruhuyla titreşiyor. Cevher, akşamını haykırıyor. Bu basit daireyi söküp atacak olan merhamet ilhamı olacaktır.”

Merhamete inanın. Yüreğiniz bu duyguyla atsın. Zihniniz bu düşünceye bağlansın. Diliniz bu çağrıyla haykırsın. Merhamete inanın. Bu kutlu duygu, “sessizce oluşur, gürültü patırtıyla değil. Mevsim mevsim gelişir, iklim iklim zenginleşir.” İnanın. Merhametin “hamuru, öksüzün gözyaşından yoğrulmuştur. Mayası, mazlumun ahıdır.”

Hepimiz inanalım. Hem başkasına hem de kendimize karşı merhametle davranalım. Ve Mefkûre İnsanı Karakoç’un şu ifadelerini de unutmayalım: “Kimse, başkalarının kendisinin merhametine muhtaç olduğunu sanmamalı. Tam tersine, hepimiz merhamete muhtacız.” Hepimiz “merhamet ruhuna muhtacız.”

Dr. Eşref NAS