İnsan gelişiminin kilit noktalarından son çocukluk dönemini (6-12 yaş) tanımak ve saklı hazineleri bulunan bu çağı daha iyi değerlendirmek adına geçen yazımızda bir çaba içine girmiştik. Bu vesileyle Şerife Tortop’un “Anne, Baba ve Eğitimcilere 9 Anahtar” kitabının mahiyetine dair girizgâhı yapmış, muhtevasını bu yazıya bırakmıştık. Bu eserden esinlendiklerimiz, inşallah başta bendeniz olmak üzere sizlere de fayda sağlayacaktır.

Bismillahirrahmanirrahim.

Yazar, kitaba başka yazarlardan alıntılarla anneliğin kıymetine değinerek başlıyor. Anneliğin ulviliği, varlığının kıymeti, yokluğunun hasret-i hicranını görüyoruz bu yazılarda. Zira cennetin, ayakları altına serilecek denli değerli olduğu bir varlıktan söz etmekteyiz.

Birinci bölümde yazar, sevginin önemi, aktarımı ve buna bağlı olarak iletişim sanatını ele alıyor. Sevginin, varlığın özü olduğunu, insanın yaradılış özü olan “alak” formuyla alaka kurarak anlatmıştık geçen yazımızda. Yazar da sevginin ifade edilişinde dikkat edilmesi gereken hususlara değiniyor. Tebessümün tılsımından, çocuğu dinlemeye, sevgi sözcüklerinden, beraber olmak için fırsat kollamaya, çocukla çocuklaşmak için oyunun önemine değin birçok öneride bulunuyor. Özeline saygı, olumlu davranışa odaklanma, sevgi dolu aile ortamında sofra birlikteliği, şartsız sevgi de unutulmamalı.

İkinci bölümde yazar, sorumluluk ve özgüvene değiniyor. Özgüvenin kibirden ayrılması gerektiğini belirtiyor. Çünkü özgüven, kişinin sahip olduğu değerlere ve potansiyel güzelliklere dair öz inancıdır. Bu da güvenli bağlanmayla mümkündür. Özgüvenin gelişimi için olmazsa olmaz husus ise sorumluluk duygusudur. İki yaşından itibaren çocuğa yaşına uygun sorumluluk vermek, kendi ayakları üzerinde durması için küçük dokunuşlar dışında müdahalede bulunmamak gerektiğini belirtiyor. Özgüvenin önündeki engelleri aşmanın yolunun da sevgi ve duygu-düşüncelerine, yani fıtratına saygıdan geçtiğini hatırlatıyor.

Üçüncü bölümde disiplinin öneminden bahsediyor. Büyüklerimizin adab-ı muaşeret dedikleri disiplin, çocuk gelişiminin temel mantığıdır. Önceki maddelerle desteklendiğinde işlerin en kolayı, bağı kurulmadığında hatibe de, muhataba da dünyanın en işkence verici olayıdır. Bu sebepledir belki veli ve eğitimcinin bu kavramı ‘yola getirme’, çocuğun ise ‘tehdit unsuru’ olarak görmesi. Otoriter ve gevşek disiplin yönteminin çıkmazlarını aktaran yazar, iç denetimli ve özgür disiplin davranışının faydalarını belirttikten sonra pratiğe döküyor. Sınırları belirlenen kurallara önce mürebbinin uyması, çocuğa sorumluluk verilmesi, sorumluluğunun doğal sonuçlarıyla karşılaşmasına izin verilmesi gibi hususlara değiniyor. Yapıcı dil, yansıtıcı dinleme ve öfke kontrolü ile ilgili pratik bilgiler de veriyor yazar.

Dördüncü bölümde çocukta dinî gelişime değinen yazar, çocukluğun ilk döneminde (2-6 yaş) taklit çağı, son dönemde (6-12 yaş) ise temyiz çağı olduğu için dini şuurlandırmanın mühim olduğunu belirtiyor. Önceki güzel hasletlerle donanmış çocuğun, manası izah edilerek dua, zikir ve ibadetlere teşvik edilmesi gerektiğini vurguluyor. Ömer Seyfettin’in İlk Namaz hikayesini, bu konuda aydınlatıcı bir örneklik olarak sunuyor. Dinî gün ve geceleri, Kur’an-ı Kerim’i, İslam büyüklerini öğretmenin önemine değinen yazar, çocukta öncelikle cenneti sevdirmenin, Allah’ın (C.C.) celal sıfatlarında ziyade cemal sıfatlarını tanıtmanın önemine vurgu yapıyor. Ahlaki erdemlerle dinimiz arasında bağı sünnet-i seniyenin örnekliğiyle kavi tutmak gerektiğini belirtiyor. Zira bu konudaki en büyük örneğimiz, Peygamber Efendimizdir (SAV).

Beşinci bölümde çocuk için çevre ve arkadaş dünyası hakkında konuşan yazar, bu konuda oldukça seçici davranılması gerektiğini belirtiyor. Arkadaş çevresinden haberdar olmak, arkadaşlarını eve davet etmek, yapılabilirse arkadaşlarının aileleriyle yakın ilişkiler kurmak da çok önemlidir. Zira kişi, arkadaşının dini üzeredir.

Altıncı bölümde çocuğu keşfetmek adına yaş özellikleri ile temel zeka tiplerine değiniyor yazar. Altı yaş çocuğu eylem adamı, yedi yaş çocuğu ise düşünce adamıdır. Sekiz yaş girişimci ve arkadaşlığa açık bir yapıdadır. Dokuz yaş daha bir olgunlaşmış, çevreye duyarlı, bağımsız bir kişilik olarak çıkar karşımıza. On yaş gelişimin dengelendiği, tutarlılığın sağlandığı, verimli geçirilirse yazarın da belirttiği gibi altın çağdır. Zira ergenliğin huzursuzluğu daha uğramamıştır. On bir yaş ise fırtınalı ve çalkantılıdır. Tüm bu yaşananlar, yeni bir kişiliğin oluşmasındaki kilometre taşlarıdır.

Zeka türlerine de değinen yazar, çoklu zeka kuramını anlatıyor. Bu bölümde matematiksel, sözel, bedensel, ritmik, doğal, içe dönük, görsel, sosyal zekalı çocukların ayırt edici özelliklerini belirtiyor, baskın zekaya sahip çocuklarla yapılabilecek aktiviteleri sıralıyor. Bunları bilmek, çocuklarla iletişimi kolaylaştırır, eksikleri gidermeye, güçlü yanlarını daha da geliştirmeye yardımcı olur.

Yedinci bölümde yazar, çocuğu hedefe yönlendirme ve ders başarısı meselesine değiniyor. İnsan, seçtiği hedef değerinde yükselir veya alçalır. Ahiretin tarlası olduğunun idrakine varamayıp kıymetini bilmeyenler için dünya, bir oyun ve böbürlenme alemidir. Oysa dünya, Rabbimizden  “Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de” duasıyla isteyenler için önemli bir yerdir. Bu sebeple çocuklarımızı yetiştirirken hedefler büyük, himmetler yüksek, bakış açımız olumlu olmalı. Önceki bölümde yazarın belirttiği gibi istidadı olan konuda çocuğu yetiştirmeyi görev addetmeli. Bir işte başarının gelmesi için aynı zamanda motivasyonun diri tutulması gerektiğini belirtiyor yazar. Ders başarısı için çocuğa karşı tutumdan, ev ortamına, zaman yönetiminden, kıyaslamanın yanlışlığına, okula gönderme şeklinden ödev kontrolüne, muhasebeye, birçok konuda önemli tavsiyelerde bulunuyor yazar.

Sekizinci bölümde duygusal zekanın önemine ve seviyesini yükseltme tekniklerine değiniyor yazar. Bilginin ve refahın arttığı ama duyarsızlığı da had safhaya ulaştığı çağımızda belki de en önemli ihtiyaçlarınızda biri de,  duygusal zekadır. Duygusal zeka kişide benlik algısını güçlendirir, motivasyonu artırır, empati yeteneğini geliştirir, iletişim kurmada yardımcıdır. Duygusal zekayı körelten, kalplerimizi katılaştıran TV, telefon ve bilgisayarlar, ana haber bültenlerine de değinen yazar, teknolojinin dengeli kullanılmasından yana.

Suçluluk psikolojisinin ve utanmanın, bilinenin aksine doğru kullanılırsa kişiyi getirilecek, yanlıştan caydıracak önemli bir etken olduğunu da ekliyor. Çocuğa karşı olumlu düşünmenin her zaman daha faydalı olduğunu belirten yazar, kişinin kendi duygularına bigane kalmaması gerektiğini de vurguluyor. Zira insan önce kendini kandırır.

Dokuzuncu bölümde evde eğitim ve öğretime destek programları kapsamında birçok eğitici etkinliği paylaşıyor yazar. Özellikle evin okula dönüştüğü pandemi sürecinde çok faydası olan okumayı sevdirmek, güzel konuşma, iletişim araçlarının kullanımını azaltma, egzersiz ve alıştırma, sağlıklı beslenme, olumlu düşünme geliştirme, can sıkıntısına iyi gelecek alternatif eğlence ve aktivitelerin her biri çok değerli idi.

Hülasa ilkokul dönemi çocuk eğitimiyle ilgili güzel bilgiler, farklı bakış açıları, alternatif etkinlikler, örnek olaylarla öz ve özet bir bilgi sunan bu kitabı muhakkak okumalısınız. Çünkü her kıymetli kitap, önce kendi dünyamıza, daha sonra muhatabımız olan çocuklara sunulan hazinedir.

Rabbim kitaptan ayırmasın!

 

Abdullah AYYILDIZ (Konuk yazar)