Bugün günlerden 6 Ekim 2014. Vakitlerden ŞEHADET. Kurban bayramı münasebetiyle et dağıtacağım. Evet bugün Kurban Bayramı. Babamız İbrahim (a.s.)’ın İsmail’ ini Allah’a adadığı gün. Hani o gün bıçak İsmail’i kesmemişti ya. Hani o gün teslimiyetin zirve olduğu anamız Hacer, babamız İbrahim ve oğlu İsmail'in şeytanın kışkırtmasıyla onu taşladıkları gün.
Bugün de şeytan durmayacak birazdan adamlarına emredecek ve sokaklara çıkacaklar. Yine insanları, Müslümanları kışkırtacaklar. Ama bazı Müslümanlar olması gereken teslimiyeti, cesareti göstermeyecek. Birazdan çok zor durumda kalacağız. Ve çaresizlikten önce Allah’a sonra ölmemek için evlere sığınmaya çalışacağız. Kimse bize kapılarını açmayacak. Bir kapı açılacak ama dedim ya vakitlerden ŞEHADET. İsmail olma vakti.
Bugün erkenden uyandım (4 Ekim 2014). İçimde bir his var. Güvercinler neden bu kadar çok? Sanki selamlıyorlar beni. Bayram abdestimi aldım ama niyetimi Şehadet üzerine getirdim. Bayram namazından sonra annem, babam, kardeşimle bayramlaştım ama sanki vedalaştım. Ve işte bayramın 4.günü öğle vakti. Kesilen kurban etlerini fakirlere dağıtma vakti. Ya da kurban olma vakti mi?
Ve işte kurban etlerini dağıtıyoruz. Bir güvercin hiç yanımdan ayrılmıyor. Bugün ne kadar da güzel gökyüzü. Bir anda arkamızda insan kılıklı vahşi kalabalık belirdi. Arkalarında kara bulutlarla. Ve propagandalarla bize yaklaşıyorlar. Yoksa koşuyorlar mı? Ellerinde balyoz, sopa, taşlarla neden üstümüze koşuyorlar? Anladığım tek söz Öldürüüünn Onlarıııııııı!
Hasan, Hüseyin, Riyad ve Cumali ile ilk gördüğümüz binaya girdik. Kalabalık peşimizde bir eve girmeliyiz. Gördüğümüz ilk kapıyı çaldık. Açılmadı. 2,3,4 derken biri açıldı durumu anlattık: “Kurban etlerini dağıtıyorduk bir kalabalık üstümüze yürüdü bizi öldürmek istiyorlar. Lütfen bizi içeri alın. Zor durumdayız.” dedik fakat evine almadı. Diğer kapıları denedik kimi evine almıyor kimi kapılarını açmıyor. Allah’ım yardım et!
Ve işte 4. kattayız. Bir kadın korku içinde evine aldı bizi. Yine bir ses “bu eve girdiler!” kalabalık kapıyı kırmaya çalışıyor. O da ne! Üst kattan ip sarkıtılmış ve ustaca balkondan eve girdi iri cüsseli gözleri kan çanağına bürünmüş katil yüzlü adam.
Saklanmaya çalıştık bir yer bulamadık. Kapı da kırıldı. Bir anda kalabalık üstümüze yürüdü. Durun! Biz sadece kurban eti dağıtıyoruz. Neden bizi duymuyorsunuz? Bu kinin, öfkenin sebebi ne? Niçin öldürmek istiyorsunuz bizi? Allah yolunda yaşamak, yaşattırmak neden öfkelendiriyor sizi? Hem sizler de “biz Müslümanız” demiyor musunuz? O halde bu ölüm fermanını kim size verdi? Neden ölüm propagandaları kusuyorsunuz?
Bizi dinlemediler. Sopa ve balyozlarla bana ve arkadaşlarıma vurmaya başladılar. Daha doğrusu öldürmeye. Yetmedi! İçlerindeki vahşilik dışa çıkmadı. “Onları aşağı atalım, yakalım, yüzlerini tanınmaz hale getirelim” ve beni pencereden aşağı attılar. Arkadaşlarımı da merdivenden sürükleyerek indirmişler. Dünyada böyle vahşet yaşandı mı bilmiyorum üstümden arabayla geçtiler bu da yetmedi yaktılar beni.
Ve ANNEME;
Anneciğim biliyor musun canım hiç yanmadı. Hatta onlar bu görülmemiş caniliği yaparken ben onları göklerden seyrediyordum. Yanımda Hasan, Hüseyin, Riyad ve Cumali de vardı. Onlar vahşetlerini gösterdiklerinde bizleri şehitler selamladı. Ne de güzel kokuyorlardı. Onlarla kucaklaşırken bize de bulaşıverdi bu koku. Ve Turan hoca da geldi yanımıza. Birkaç ay sonra da Aytaç hocam geldi ne de özlemiştim onu.
Biliyor musun anneciğim; her an rabbime dua ediyorum yine o anı yaşamak için. Sonra sen geliyorsun aklıma.
Ben o anı tekrar yaşarsam senin acın tazelenir mi? Yine arar mısınız beni günlerce. Derken bir haber: “16 yaşlarında yüzü tanınmayan bir ceset” ve babamın hastaneye gelişi. Yüzümü görünce tanıyamadı hani. Bacağımdaki benden tanıdı. Senin öpücüğünün nişanesiydi o annem.
Anneciğim her gün senin için çiçekler topluyorum cennet bahçelerinden. Ve peygamber (S. A. V.)’den sana selam var. ESSELAMU ALEYKÜM VE REHMETULLAHİ VE BEREKATUHU.
Zeynep TEKİN