İbn Mâce’de rivayet edilen bir hadis-i şerifte Allah Resulü (sav):
“Dikkat ediniz! Ben size en hayırlı olanlarınızı bildireyim mi?” buyurduğunda, sahabeler de:
Belâ (yani bize bildir) Yâ Rasûlallah, diye karşılık verdiler.
Allah Resulü (sav)’in (bunun üzerine) : “Sizin en hayırlılarınız o kimselerdir ki görüldükleri zaman Allah (Azze ve Celle) hatırlanır.” buyurdu. Belki de bu zamanda en çok ihtiyaç duyduğumuz insan modeli budur. Görüldüğü vakit Allah (c.c.)’ı hatırlatan insan modeli…
Çünkü neredeyse her şeyin mekanikleştiği, hatta bu durumun insanların hayatına da sirayet ettiği ve sonucunda mekanikleşmiş, dünyevileşmiş insan tipinin türediği bir çağdayız. İnsanlar mekanikleşmiş diyorum, çünkü dünyevileşme durumu, insanın duygularını da aldı ve sonuçta duygusuz ve tamamen maddeye endeksli yaşayan bir insan tipi oluşturdu.
Durum bu olunca insani ilişkiler de bundan nasibini aldı; insani ilişkiler çıkar ve kar- zarar hesabı üzerinden şekillenmeye başladı. Hal böyle olunca insanı insan yapan, bir toplumu toplum yapan birçok değer kayboldu.
Bunlardan en önemlisi de insanlar birbirlerine “hakkı ve sabrı tavsiye etmeyi” terk ettiler. Böylece insan, kalabalıklar içinde yalnızlaştı. Yalnızlaşan ve bireyselleşen insan, kalabalıklar içinde yönünü kaybetti. Ve öyle ki en sonunda insan insanın kurdu oldu.
Sadece insanlarla sınırlı kalmadı bu durum. Yine şehirlerimiz ve sokaklarımızdaki mimari düzen bize
Allah (c.c.)’ı unutturdu. Çünkü şehirleşmeyle beraber artık etrafımızda İlahi kudretin yansımalarını seyrettiren bir düzenden ziyade; beşeri elin yansımasını ve mimarinin, teknolojinin geldiği noktayı bizlere hayranlıkla seyrettiren bir düzen oluştu.
Öyle ki sokaklarımızda, yüksek binaların arasında kaybolan minarelerden yükselen ezanlar olmazsa, bize Allah (c.c.)’ı hatırlatacak çok az şey var etrafımızda. Şehirleri yıkıp yeniden inşa edemeyeceğimize göre, tam da burada insanların kendilerine Allah (c.c.)’ı hatırlatacak insanlara ihtiyacı var.
Gri sokaklarda, akan insan selinin içinde karınca edasıyla dünya için koşuşturan insanlara birilerinin
Allah (c.c)’ı hatırlatması lazım. Allah Resulü (sav)’in en hayırlılarınız dediği kimselerden biri de niye biz olmayalım?
Yaşantımızla, konuşmalarımızla, giyimimizle, insani ilişkilerde sergilediğimiz olgunluğumuzla, tebessümümüzle, samimiyetimizle; hatta ve hatta saçımız, sakalımızın şekliyle dahi insanlara Allah
(c.c.)’ı hatırlatmalıyız.
Yanlış anlaşılmasın, şekilci olalım demiyorum elbette, ama dışımızın da içimizin bir yansıması olduğu gerçeğini de unutmayalım. Öyle ki sokakta bize bakan; duruşumuzdan, giyimimizden Allah’ı hatırlasın.
Konuşmalarımıza ayet ve hadisler nakış nakış işlensin ki konuştuğumuz hayır olsun, insanlara değer anlamında bir şeyler katsın.
Aslında şunu demek istiyorum; imanımız bize şuur versin, duruş versin. İslam hayat tarzımıza şekil versin, konuşmalarımıza düzen versin, yürüyüşümüze istikamet versin. İnancımızın gereklerini sadece iç âlemimize sıkıştırmayıp üzerimizde taşıyalım.
Elbette eksikliklerimiz, hatalarımız olacaktır ama biz yine de en hayırlı olanlardan, Allah (c.c.)’ı hatırlatanlardan olmanın gayreti içinde olalım.
Ya Allah (c.c.)’ı hatırlatanlardan olalım ya da Allah (c.c.)’ı hatırlatanlarla beraber olalım. Bu zamanda en büyük fakirlik kişinin kendisine Allah (c.c.)’ı hatırlatacak bir arkadaşının, dostunun, kimsesinin olmayışıdır.
Ömer Arslan (Konuk Yazar)