‘Az insan çok huzur’ Bu cümle yerinde bir cümle mi yoksa yersiz mi bilemem.

Olaya birkaç soruyla başlayacağım ve sonrasında insanı iç yalnızlığına iten olguların neler olduğunu ve bunların farkında olup olmadığımıza temas etmeye çalışacağım.

Yalnızlık ve bireyselleşme isteğini yani  ‘Az insan çok huzur.’ sözü bizi ne kadar açıklıyor?

Asıl mesele bir tercih mi yoksa mahkûm edilme mi?

Mesela daha önce varlığını hissetmediğiniz insanların,yalnızlaşayım derken yokluğunu hissetiniz mi?

Bir yerlerden gitme, bir şeylerden kaçma fırsatı bulduğunuzda, arkanıza bakmadan gidip, sonrasında hatırlayıp insanların yokluğunu hissettiniz mi?

  ‘İnsan insanın yurdudur’

Batılı bir düşünür olan Hobbes “Homo homini lupus” diyor, “İnsan insanın kurdudur.” Bizim topraklarımızda biz daha güzel bir deyiş bulmuşuz. “İnsan insanın yurdudur.” İnsan insanın cennetidir.

Modernleşmeyle beraber gelen “Bireyselleştirme”, “Akılcılaştırma”, “Farklılaştırma” ve “Doğanın Araçsal Ehlileştirilmesi” modernleşmenin dört temel süreci olarak sıralanır.

Modernleşmenin ilkeleri; sosyal, ekonomik, dini, siyasal ve etnik alanlarda ciddi problemler meydana getirmekle birlikte bu problemlere karşı, inanç ile aklın yeniden barıştırılması; insanın doğa ile yakınlaştırılması; diyalogun merkeze alınması; insan – doğa – toplum ilişkilerinin, dini (metafizik) rahatlatıcı, yatıştırıcı ve huzur verici anlam bütünlüğü içerisinde yeniden kurulması gerekiyor. Aksi halde, insanlığı büyük tehlike bekliyor.

Teknolojinin gelişip insanların yerini almasıyla birlikte yalnızlık sorunu dünyada özenilir hale geldi.

 Ama insanlar bir yandan da sosyal olma çabasındalar lakin bunu sosyal medya ve teknoloji üzerinden giderme peşinde. Kalabalıkların içinde yapayalnız bir şekilde kalmış ama haberi yok, 2 gün internet olmazsa kafayı yiyecek hale gelen bir toplum oluşmakta.

 Geçtiğimiz yıllarda bir İngiliz gazetesinde ünlü bir sosyal eleştirmenin bir eleştirisi çıkmıştı. Şunu söylüyordu; “Biz Batı toplumunda paraya tahvil edilemeyen her şeyi sildik attık. Kimse kimsenin derdini dinlemek istemiyor. Hatta ana-babalık bile tarihe karışmak üzere…” diyordu.

Çünkü ana-babalık, kariyeri önlüyor, fedakârlık gerektiriyor, insanların kariyerlerinden uzun saatler çalıyor. Dolayısıyla Batı toplumlarında doğurganlık giderek düşüyor. İnsanlar bir karşılık, bir menfaat olmadan hiçbir şeyi bir başkasına veremez hale geldiler.

Dolayısıyla “Piyasa kapitalizminin güttüğü benlikler haline geldik” diyordu bu çok ciddi bir eleştiridir.

Biz toplum olarak belki tam bu hale gelmedik lakin koşar adımlarla buna doğru ilerliyoruz.

Bu sorunları aşabilmemizde gerekli olan ise sevgi, muhabbet, birliktelik ve teknolojinin esiri olmayan bir toplumdur.

Kendimize bir daha soralım…

“Az insan çok huzur” mu?

 “İnsan insanın yurdudur” mu?

MAHKÛM MU EDİLDİK TERCİH Mİ ETTİK?

 

MEHMET BOZDAŞ (Konuk Yazar)