Ölüme dair nice sözler sarf edilmiş ve yaşam devam ettikçe de ölüm konusu hep yanı başımızda olacaktır. Çünkü her an bir ölüm haberiyle karşılaşma ihtimalimiz vardır. Çünkü her canlının ölüm olgusuyla bir bağı vardır. Hayvanlar da ölümün kalbine yolculuk yaparlar ancak insanların ölümle olan bağları daha farklıdır. Bu anlamda öleceğini bilen ya da bunun farkında olan tek canlının insan olduğu söylenir. Ölüm bilincine sahip varlığın, insan olduğu belirtilir. Hayvanların öleceklerine dair bir bilince sahip olup ol(a)madıklarını bilemiyoruz. Ama canlı türü içinde biz insanlar, ölüm bağlamında fikirler üretiyoruz, ölüm konusunu tartışıyoruz, ölüm sonrasını kabulleniyoruz ve ölümü kavramsallaştırıyoruz. Bir sevdiğimizin ölümüyle birlikte ölümü hissettiğimizi dile getiriyoruz.

            Ölüm, her zaman ve her zeminde meydana gelebilecek bir olgudur. Bir tarafta her an ölebilme olasılığı var. Diğer tarafta ise ne zaman olacağı belli olmayan belirsizlik durumu var. Bu nedenle bazı insanlar hiç ölmeyecekmiş gibi bir hayat yaşarlar ve ölümsüzlük yanılgısı içinde bir yaşam sürdürürler. Bazı insanlar da ölümle ilgili endişelerini giderecek ve sorularına tatminkâr yanıtlar verecek cevaplar bulamadıkları için sürekli bir ölüm kaygısı içinde olurlar.

            Bazı insanlar da vardır, ölümle barışık bir hal üzeredirler. Ölüm üzerine tefekkür etmişler ve ölümü kabul etmişlerdir. Ölüm, bu insanlar için başka bir âlemin kapısı mahiyetindedir. Bu yüzden de bu insanlar ölümü unutmazlar ve unutmadıkları için de ölüme ilişkin sahip oldukları bilinç, onların hayatına yansımaktadır. Bu insanlar, ölümü kabullenmekle birlikte ölüme karşı hürmetle eğilirler. Çünkü bu insanlar, ölüm-ötesi hayatın varlığına inanırlar ve bu yüzden de daha sabırlı ve metanetli bir duruş sergilerler. Bu insanlar da üzülürler, ağlarlar. Yürekleri yanar. Kalplerine büyük bir hüzün çöker. Merhametli bir ruh taşıdıkları için elemle dolup taşarlar. Ama asla isyan etmezler.

            Ölümü; gündelik hayatın içinde ve diğer varlıklarla ilişkisinde temel alan insanların yaşama bakış açısı ile ölümü; hayatından uzak eyleyen, ölüm konusunu açmayan ve ölümü unutturan meşguliyetlere dalan insanların yaşama bakış açısı birbirinden farklıdır. Ölümü hatırda tutan insanlar, her şeye rağmen çevrelerine karşı daha olgun/kâmil, daha sabırlı/müsamahakâr ve daha şefkatli/merhametli olurlar. Hayatın geçici olduğu bilinciyle hareket ettikleri için olumsuzlukların da gelip geçici olduğuna inanırlar.

             Hayatı ile ölümü yapışık süreçler şeklinde kavrayan insanlar, çevrelerindeki insanlara karşı duruşları genelde iyilik çerçevesinde ve güzel ahlak üzere olur. Misal; aile içinde (ya da yaşamın diğer alanlarında) sorunlar ortaya çıktığında kimisi her şeyi mahvetmeyi, tüm bağları koparmayı,  kavgaya girişmeyi göze alabilirken; ölümü hatırlayan kişi, kötü bir şeyin meydana gelmesine razı olmaz, sabreder, affeder, merhamet eder. Ayrıca sevdiklerine verdikleri değer veya akrabalarına/yakınlarına/tanıdıklarına olan hürmetleri yine insanların ölümü hatırlamalarından kaynaklanabilmektedir.

            Ölüm, bizim bazı konularda daha temkinli, tedbirli ve ihtimamlı davranmamızı sağlar. Yakıp yıkmak yerine iyilik ve güzellik adına bir adım atmayı düşündürtür. Ölüm, kalbimizin sükûnetini artırır, bizi yumuşak huylu eyler. Ölüm bilinci, bizi daha merhametli kılar. Bütün canlılara karşı şefkatli olmamızı sağlar. Acıların faniliği fikri, ölümü anmamızla ilgilidir. Dertlerin geçiciliği, ölümle tanışık olmamızla alakalıdır. Ölümdür, bizi anne-babamıza karşı duygulandıran. Ölümdür, bizi hayır-hasenata sevk ettiren. Ölümdür, etrafımızdaki insanların kötülüklerine rağmen bizi dirayetli kılan.

            Ölümün her an var olma ihtimali, sevdiklerimizden her an ayrılabilme ihtimali demektir. Bu şekilde düşündüğümüzde, sevdiklerimize olan bağlılığımız ve onlarla olan ilişkilerimiz daha sağlıklı bir düzeyde işleyebilir. Ama eğer sevdiklerimiz, ölümü hatıra getirmeden bize istemediğimiz şekilde davranıyorlarsa bizim canımız daha çok acıyabilir. Yine de ölümün hakikati, bize teselli verebilir.

            Bizim bir tesellimiz olmalı: Ölüm gelince, sevdiklerimiz göç ederler ve ölümden evvel onlara iyi davrandığımızı düşünerek biz de vicdanımızı rahatlatmaya çalışırız. Ölüm gelmeden önce bu tesellinin altına sığınırız, hüzünleniriz. Merhametli yüreğimizin sesini duyarız: Bak, bunca şeyden sonra öldü, gitti, arkasından da hatıralar bıraktı. Zihnimizde geçmişin izleri döner: Olsun, sen ona karşı iyilikle muamelede bulundun, kalbin teskin olsun, gönlün mutmain olsun, aklın sakin olsun.

            Bizim bir şuurumuz olmalı: Her an ölebiliriz. Madem ölüm kaçınılmazdır ve her an ihtimal dâhilindedir, ne gerek var çevremize zarar vermeye! Ne gerek var, acı çektirmeye! Can yakmayı, ağlatmayı, üzmeyi bırakalım. Her an ölebiliriz. Ardımızda yaralı kalpler ve acı sözler bırakmayalım. Ölüm bilinciyle hareket ederek daha halim olalım. İyilikten yana tavır koyalım. Her an ölebiliriz. Merhametli olalım.

            Bizim bir sualimiz olmalı: Biz öldükten sonra, insanlar bizi nasıl hatırlayacaktır ve melekler bizi nasıl karşılayacaktır?

Annemin vefatını bana derinden hatırlatan ve genç yaşta rahmet eden Risalet Ablama Allah’tan merhamet niyaz ederim. Çocuklarına ve sevdiklerine sabır ve metanet dilerim.

Eşref Nas (Konuk Yazar)