İbret nazarıyla bakan her göz, yaratılmış olan her şeyde muazzam detaylar olduğunun farkına varır. Her şeyin bir sebebe binaen yaratılması, bütün sebeplerin üzerinde bir ‘müsebbibül esbab’ olduğunu görenler için, bu muazzam düzeni Yaratanın, bu kadar ayrıntıyı ‘öylesine’ yaratmayacağı intibaını uyandırır. Tamamıyla muazzam bir incelik ve zarafet eseri olan kainat, elbette fevkalade bir amaca işaret etmektedir.

   Kainatı bir tiyatroya benzetirsek başrolde insanın olduğunu görürüz. Nitekim; Fatır suresinin 39. Ayetinde Rabbimiz:

 

“Sizi yeryüzünde halîfeler yapan O’dur.” buyurmuştur.

  Geçen yazımızda ‘insanı’ Kur’an-ı Kerim’in yol göstericiliği ile tanımlamaya çalışmıştık. Bu yazımızda ise, insanın en önemli hususiyetlerinden birisine değinmek istiyoruz. İnsanın bu özelliği onu diğer mahlukattan ayıran en önemli şeylerden birisi olması hasebiyle, üzerinde durulmaya değer bir nitelik kazanmaktadır. Bu özellik insana verilen ‘cüzi irade’dir.

  Kendisine verilen cüzi irade, insanı seçimlerinden sorumlu kılar. Çünkü hayatı boyunca karşı karşıya kaldığı her durumda, yaptığı doğru ya da yanlış tercihlerin hesabını verecektir. Eğer ki, cüzi irade ile tercih şansı verilmese idi, o halde hesap sormak da zulüm olurdu. Zira bu Rabbimizin şanına yakışmaz.

  Bir örnekle konuyu detaylandıralım. Örneğin; evli bir hanımı düşünelim, eşi ona bir kart veriyor. Bu kartın bakiyesi üç bin TL ve bir aylık harcama için kullanmasını istiyor. İstediği gibi kullanmakta serbest bırakıyor fakat ay sonunda, aldığı her şeyin hesabını istiyor. Hesap verme düşüncesi ile elbette kadın daha dikkatli harcamalar yapmak zorunda kalacak ve sermayesini boş şeylere harcamaktan imtina edecektir.

  Örnekte geçen kart insanın ömür sermayesini temsil etmektedir. Zira; Rabbimiz bizlere bir ömür bahşetmiş ve bu ömrü nasıl kullanacağımız konusunda tercihi, bize bırakmıştır. Fakat öldükten sonra sermayemizi nerelerde harcadığımızın hesabını, tek tek vermek şartıyla soracaktır. Konu ile ilgili Kıyamet suresi 36. Ayette Rabbimiz şöyle buyuruyor:

  “İnsan, başıboş bırakılacağını ve yaptıklarından hesaba çekilmeyeceğini mi sanıyor?”

   Bir insanın Allah’a iman etmiş olması, onun sorumluluk sahibi olması için yeterli değildir. Aynı zamanda tek başına ilim (bilgi) de, insanı bilinçli Müslüman yapmaz. Esasen, yaptığı her şeyin hesabını verme düşüncesi insanda, bir otokontrol mekanizması oluşmasına sebep olur. Bu otokontrol kişiyi devamlı uyanık ve şuur sahibi yapar.

  Velhasıl; şuurlu ve bilinçli olmanın şartı: Hesap verme endişesine sahip olmaktır. Bu endişe bir süre sonra kişiye, sadece yaptıklarından değil, yapmadıklarından da sorumlu olduğunun farkındalığını kazandırır. Bu farkındalık sayesinde, insan çevresinde, hatta dünyada yaşanan şeylere karşı duyarsız kalamaz. Yaşanan her zulüm, haksızlık, aşırılık ve insan fıtratına ters olan ne varsa, kendisine ızdırap vermeye başlar. Bu duyarlılık ise insanı yüce bir ideale ulaştırır.

  Bu ideal; peygamberlerin gerçekleştirmek istediği ve bu uğurda hayatlarını adadıkları insanlığı kurtarma, adaleti ve barışı tesis etme davasıdır. Başka peygamber gelmeyeceğine göre, bu miras bütün bilinçli ve şuurlu Müslümanların omuzlarında geleceğe taşınacaktır. Sayıları az olmasına rağmen, birbirlerine kenetlendikleri müddetçe Allah’ın yardım ve inayeti de onlarla olacaktır biiznillah…

Selam ve dua ile…