Kültürümüzde şöyle bir düşünce söz konusu; erkek, kadının hamuruna el atmaz... Evdeki temizlikten tutun da çocuğun eğitimine kadar olan her şey sadece kadın tarafına görev olarak düşmektedir...Hülasa, kültürümüzde babayı yüceltmek yerine erkeği yüceltme düşüncesi hakim. Halbuki bunun tam tersi olmalıydı; erkeği değil babayı yüceltme...

Nitekim en güzel örnek olan Hz. Muhammed’in(s.a.v.) hayatına dönüp bakıldığında bizlere asıl babalığın nasıl olması gerektiğini hem hal dili ile hem de kal dili ile göstermiştir. Babalara en güzel örnek olan Efendimiz; süt sağardı, elbisesini yamalardı, evin temizliğinde eşlerine yardım ederdi, çocuklarının seviyesine inip onlarla oynar, şakalaşır, sevgi ve merhametini hiç eksiltmezdi...vb. bir çok fiille hemhal idi...

Efendimizi örnek alma hasebiyle vahiy kültüründe olan bir babanın da;

"Sizin en hayırlınız kadınına karşı en iyi davrananızdır." hadisi gereği; anne hastalandığında yerine temizlik, yemek yapması veya yapma yeteneği yoksa yemeği dışarıdan temin etmesi ve çocuklarıyla ilgilenmesi hem hanımını rahatlatıp motive eder hem de farklı şekillerde farklı yerlerde mutlu aile tablosu çizer. Bu sayede kadın olduğundan daha mutlu, huzurlu olur. Bu vesileyle de karşı tarafa ilgi, alaka kat kat artar. Ayrıca çocukta; 'ben tek değilim, annemle beraber babam da var' duygusu/düşüncesi oluşarak babaya karşı muhabbeti de artacaktır...

Baba ev işlerinde anneye yardımcı olduğu zaman bu düşünce çocukta ister istemez yer eder. Çünkü çocuk için önemli olan kal dili değil hal diliydi...Babanın olmadığı bir durumda da çocuk hatırlar ise annesine yardımcı olacaktır. Unutmamalıdır ki bunlar annenin gönül kapısına tek tek vurup girmektir baba için. İlaç hükmündedir bunlar anne için...Mutlu anne aynı zamanda mutlu ailedir, mutlu aile ise mutlu dünyadır...

"Çocukları sevin, onlara karşı şefkatli olun, onlara verdiğiniz sözü harfiyen yerine getirin." hadisi gereği; bir baba haftada bir de olsa çocuklarıyla park veya başka yerleri gezmek için onlarla çıkabilmeli. Çoçuklarına zaman ayırarak piknik, bisiklet sürme, oyun oynama gibi sosyal aktiviteler yapabilme. Çocuğun sevildiği mesajını, gerek ona zaman ayırarak gerek onu öpüp sarmasıyla hissettirebilmelidir. Çünkü çocuk kendini sevilmeye, öpülmeye, sarılmaya lâyık görmeyip değersiz hissedebilir...Vahiy kültüründe yer alan bir baba ise katiyen buna izin vermemelidir.

Baba eve çikolata gibi küçük süprizlerle arada bir de olsa girmeyi becerebilmelidir. Bu vesileyle baba, çocuğunun ne kadar çok sevindiğini, gözlerinin içinin nasıl parladığını görecek ve onun sevincine ortak olacaktır ister istemez...

Bazen biz anne/babalar olarak çocuklarla bir konuda anlaşmaya gidebilmek için veya çocuğu geçiştirmek adına söz veririz sonra sözümüzden dönüp cayarız. İste bu çocukta anne/babasına yalancı etiketi yapıştırmaya neden olup karşıya olan güvenini sarsmaya yetecektir. Bu yüzden çocuğa üstesinden gelemeyeceğimiz sözler vermeyelim veya verilen sözü yerinde ve zamanında yapalım ki onları boş yere umutlandırmayıp haklarına girmeyelim...Yoksa kim ister çoçuğunun gözünde yalancı etiketine sahip olmayı...Bir anne/babanın en büyük kâbusu olsa gerek...

"Çocuklarınıza saygılı davranın, onlarla alay etmeyin, onlara hakaret etmeyin, aptal ve cahil gibi lakaplarla onları çağırmayın." hadisi gereği; tüm peygamberler kendi oğullarına “yavrucuğum” diye hitap ettikleri gibi babalar da kendi çocuklarına sevgi dolu güzel isimlerle hitap edebilmelidir. Kızına naif, güzel kokulu olduğu mesajı verecek 'çiçeğim; oğluna güçlü, korkusuz olduğu mesajı verecek 'aslanım' gibi güzel sözlerle çocuklara özel olduğunu hissettirecek hitaplar sarf etmelidir. Şu kısa muazzam diyalog tablosu bize çocuklara nasıl hitap etmemiz gerektiğinin altını çizmektedir.

Vehbi Vakkasoğlu ile Yavuz Bülent Bakiler arasında şöyle bir diyalog geçer;

Vakkasoğlu:

- Sen güzel şiirler yazan bir şairsin. Fakat baban için hiç şiirin yok. Bunun sebebi nedir?

Bülent Bakiler:

- Nesine şiir yazacağım? Öleli yıllar oldu daha ben ona bir fatiha okuyamadım. Sen şiirden bahsediyorsun? Yıllardır elde ettiğim başarılardan dolayı beni hiç tebrik etmedi, beni öpmedi bile.

Vakkasoğlu:

- Peki bunu babanıza anlatmadınız mı?

Bülent Bakiler:

- Elbette anlattım ve babam gözleri yaşlı bir şekilde bana; oğlum, ben de babamdan sevgi görmedim ki. Görmediğimi gösteremiyorum...

Bu tabloyu okuyan bir baba da çocuğunu sevgisinden mahrum etmemeli ki çocuğu da kendi çocuklarına yansıtmasın ve o denli sevgiden uzak bir nesil gözlerini dünyaya açmasın...

İleriki günlerde yazının diğer yarısıyla buluşmak üzere, vesselâm...

 

Emine Kösedağ (Konuk Yazar)