Genelde yazarlar yazılarının sonunda maksatlarına ilişkin bir not düşerler. Ben yazıma başlarken notumu düşeyim. Bu yazı bir güzelleme değildir. Yakın tarihe bir bakıştır. Konumuz Cumhurbaşkanı Recep Tayyib Erdoğan ve başka biri… O kendini bilir.

Bu sistem Erdoğan’dan kurtulmak için çok şey yaptı. Belediye başkanlığı döneminden başlayalım. Ondan kurtulmak için partisini kapattılar onu hapse attılar. Onu muhtarlık bile yapamayacak bir hale soktular. Defterini dürdüklerini zannettiler. O hapisteyken dışarıda şartlar sanki onun için hazırlanıyordu. Zaman gösterecekti ki partisini kapattıkları için farkında olmadan ona at koşturacak geniş bir meydanı bırakacaklardı.

90’lı yıllarda Türkiye’de ve bölgemizde birçok şey ters gidiyordu…

Anayasa Mahkemesi 19 Temmuz 2001 de Hasan Celal Güzel ile ilgili davada "Cezası erteleme kapsamı içinde olan birinin, cezasının sonuçlarının da ertelenmesi gerekir" yorumunu yaparak Erdoğan'ın parti kurucusu olabilmesinin yolunu açmış ve bu karar ile Necmeddin Erbakan’ın siyasi hayatı bitirilmişti.  Erdoğan için şans kapıyı çalmaya başlamıştı…

Türkiye’nin sayılı zenginlerinden Cem Uzan nereden çıktıysa ayak oyunlarıyla Hasan Celal Güzel’in Yeniden Doğuş Partisi’ni, Kasım 2002 Genel Seçimlerinin hemen öncesinde Genç Parti’ye dönüştürdü. Cem Uzan ile Erdoğan için şans bir kez daha kapıyı çalmıştı. Şöyle ki:

Genç Parti aldığı %7’lik oy oranıyla sosyolojik tahlilleri alt üst etmiş, Doğru Yol Partisi ve Ana Vatan Partisi başta olmak üzere birçok partinin köküne kibrit suyu dökmüştü. Cem Uzan, muhtar bile olamayacak Erdoğan’ın partisine can suyu olmuş, siyaseten mevta olmuş Erdoğan’ın cesedine üfürmüştü. Cem Uzan’ın Genç Partisi, siyasi dengeleri etkisi günümüze kadar uzayacak şekilde değiştirmişti. Erdoğan bugünlere gelişini biraz da Cem Uzan’a borçludur. Genç Parti ve liderinin başına gelenler ise ayrı bir yazının konusu… Cem Uzan ile şans kapıyı yine çalmıştı.

Erdoğan seçimleri büyük bir farkla kazanmış ama hukukî açıdan muhtar bile olamayacaktı. Nasıl başbakan olabilirdi ki? Bu sefer de imdadına siyasî düşmanı Deniz Baykal yetişecekti. Deniz Baykal’ın CHP’sinin de desteğiyle anayasanın 76. milletvekili seçimi kanununun 11. Maddesi değişecekti. Deniz Baykal destek çıkmasaydı Erdoğan muhtar bile olamayacaktı. Erdoğan’ın baş düşmanlarından Ahmet Necdet Sezer’in karşı çıkmasına rağmen değişikliği ikinci kez veto hakkı olmadığı için imzalamak zorunda kalacaktı. Deniz Baykal, CHP ve Necdet Sezer, Erdoğan’ın siyaset yoluna birinci kalite modifiye asfalt dökecek, Erdoğan kendisine açılan bu yolun üzerinde yağ gibi kayacaktı. Deniz Baykal ile şans kapıyı bir daha çalmıştı.

Hangi delikte olduğu bilinmeyen Fadıl Akgündüz de Anayasanın kendisine tanıdığı hakla Kasım 2002 seçimlerine girecek, lastik kanunlarla başına çoraplar örülecek, milletvekilliği düşürülecek ve Erdoğan’a milletvekili ve başbakan olmasının yolu Siirt’te açılacaktı. Yapılan ara seçim sonrası Erdoğan, Siirt milletvekili ve başbakan olacaktı. Durmak bilmeyen şans bu kez Fadıl Akgündüz ile bir daha kapıyı çalmıştı.

27 Nisan Muhtırası verildiğinde Erdoğan muhaliflerinin tamamı umutlanmış ve “Sanki bu sefer ondan kurtulduk” diye düşünmüşlerdi. Ama çarklar onların dediği gibi dönmemiş, Erdoğan erken seçim kararı almış, seçim sonuçları birçok kişiyi şoke etmişti. Sonuç; AK Partinin oyları % 46’ya çıkmıştı. İleride görülecekti ki bu muhtıradan sonra yapılan Anayasa değişikliklerinin doğurduğu sonuçlar ile Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olmasının yolu açılacaktı. Sonuç olarak görüldü ki, muhtıra ile şans kapıyı yine çalmıştı. Şans bu kez kapıyı dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt ile çalmıştı.

Ak Parti kapatılmaya çalışıldı. Anayasa Mahkemesi’nde açılan davada 6 üye kapatılsın dedi, 5 üye kapatılmasın dedi. Nitelikli çoğunluk sağlanmadığı için partisi kapatılmadı. Şans bu kez Turgut Özal’ın atadığı dönemin Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç ile kapıyı çalmıştı.

AK Parti %49 oranında oy aldığında ise şans kapıya tokmakla vurmuştu. Gel zaman git zaman şans her zaman yaver gidecek değildi ya! Erdoğan’ın AK Partisi, 7 Haziran 2015 seçimlerinde tökezlemiş, % 40’a kadar gerilemiş koalisyona mahkûm olmuş ve “sonun başlangıcı” yorumlarının yapılmasına neden olmuştu. Ama gel gör ki birkaç ay sonra Kasım 2015’te seçimler yenilenecek ve şans bu kez herkesin değişik bir isim koyduğu ama genel olarak “Çözüm Süreci” olarak bilinen sürecin bozulmasıyla bir daha kapıyı çalacaktı. Sonuç % 49.5…

2016 fiskoslar dönemi…

Hükümetin artık sonunun yaklaştığı fısıltıları sese dönmeye başlanmıştı. AK Partinin veya Erdoğan’ın suyu ısıtılmıştı. Suyu ısıtanlar suyu çok fazla ısıtmış, ellerine dökmüş, ellerini yakmışlardı. Zamansız bir darbe girişiminde bulunmuşlar, işi ellerine yüzlerine bulaştırmışlardı. “Allah’ınızı severseniz o saatte darbe yapılır mı?” itablarına maruz kalmışlardı. Darbe girişimi akim kalmış, Erdoğan ipe gitmekten son anda kurtulmuştu. Bu sefer şans değil, şansın babası Fethullah Gülen’in yaptığı teknik hata ile kapıyı çalmıştı.

Başarısız bu darbe girişiminden sonra tutuklamalar furyası başlamış bir şeyler değil, birçok şey ters seyretmişti. Millet adaletsizlikten, adam kayırmalardan, iltimas geçmelerden, mülakat zulmünden, ekonomiden ve daha birçok şeyden yüksek sesle şikâyet etmeye başlamıştı. “Artık Erdoğan ve hükümeti, kendi suyunu kendi eliyle ısıtmaya başladı. Sanki Erdoğan efsanesinin sonuna geldik” yorumları yapılmaya başlanmıştı. Klasik “Erken seçim” söylemleri dillendirilmeye başlandı.  Fehmi Koru dünkü yazısında bunu dillendirmekle beraber delillendirmeye de çalıştı. “En kötü ihtimal 2023’te gidiyorlar” temennilerine umut bağlanmaya başlandı. “Cumhur ittifakı bitti bitiyor” denildi. Ve daha neler…

Derken evet, derken…

Ne mi oldu?

Bu sefer şans değil MUHARREM İNCE kapıyı çaldı. Şanstan vekâleti devralmıştı adeta…

CHP Kongresinde Muharrem İnce’yi tuvaletin önüne oturtan Kemal Kılıçdaroğlu, şansın kapısını çaldırmıştı. “Gel bakayım Muharrem”den, “Git bakayım Muharrem”e geçince, O’nun gidip, Erdoğan’ın şans kapısını çalacağını herhalde düşünmemişti.

Görünen o ki, Erdoğan eceliyle ölünceye kadar ondan kurtuluş yok.

Biliyorum şimdi bana “Yazının başında bu sistem Erdoğan’dan kurtulmak için elinden geleni yaptı’ dediniz. Ama sistem baktı ki olacak gibi değil Erdoğan’ı kendisine benzetti. Veya sistemle barıştı. Buna ne dersiniz?” Diye soracaksınız.  Muharrem İnce gibi ben de soru almayacağım… Yazım bitti.

Şunu da söyleyip gideyim. Bunlar sistemi yıkmaktan vazgeçtiler, sisteme sızmaya karar verdiler, diyorlar ben gidiyorum. Bir “tık tık’ duyarsanız biliniz ki kapıyı çalan şans değil MUHARREM İNCE’dir.

Ak Partiler şimdi ne yapıyorlar biliyor musunuz? Muharrem İnce’nin gözünü seviyorlar…

Basın toplantısında söylediği “Gölgede duranların gölgesi olmaz. Güneşe çıkanların gölgesi olur” sözüne binaen “Hadi Muharrem görelim gölgeni” diyorlardır.

Mehmet Ziya Gümüş