Kufe’de zengin ve debdebeli bir hayatı terk edip kendini ibadete veren bir adam vardı. Fudayl b. İyad da o sıralarda Kufe’deydi. Bir gün Abdullah b. Mübarek, Fudayl b. İyad’a:

“Şu ileride kendini zühde vermiş ve dünya hayatının zevklerinden uzak hayat sürmeye alışmış bir adam var. Gel onu bir ziyaret edelim de himmet alalım” dedi.

Bu adamın yanına geldiler. Hasta ve kimsesiz yaşayan abîdin başının altında bir tuğla parçası vardı. Yastık niyetine yaslanıyordu. Abdullah b. Mübarek selam verdi ve şöyle dedi:

“Ey kardeş! Bir kul Allah için ne terketmişse, Allah da ona bunun yerine mutlaka bir karşılık vermiştir. Hem daha güzel, daha iyi bir şey vermiştir. Söyle bakalım sana ne verdi?”

Adam şu cevabı verdi:

“Yaşadığım hale razı olmak hissini verdi.” Adamın veciz cevabı karşısında Abdullah b. Mübarek’in dili tutuldu  ve; “Bu bile yeter” diyerek kalktı, gitti.”

   Toplumumuzun genel yaşantısına baktığımızda; bugün artık maddi sıkıntılardan ziyade, bir kanaatsizlik ve şükürsüzlük halinin hakim olduğunu çok bariz görebiliriz. Bir şeyler üretmek yerine sürekli tüketime dayalı bir yaşam tarzı, reklamlar vasıtası ile her kesimden insana ihtiyaçmış gibi dayatılıyor. Bu dayatma sebebiyle, herkeste bir memnuniyetsizlik ve halinden şikâyet etme durumu göze çarpıyor.

   Küçüğünden büyüğüne, yaşlısından gencine, herkeste bir şikâyet yarışı almış başını gitmekte. Örneğin; Çocuklarımız, evdeki onlarca oyuncakla oynamayıp yenisini istiyor, almayınca da başlıyor şikâyete…

  Kadınlar daha rahat daha konforlu bir yaşam istiyor. Mesela; şaşaalı perdeler, son moda mobilyalar, beyaz eşyalar. Bunlara sahip olanları gördükçe eşlerinden hep daha fazlasını istiyorlar. Alamayınca da başlıyorlar şikâyete…

  Hele gençlerde bir marka hastalığı var ki sormayın gitsin. Moda diye giydikleri şeyler zaten malumunuz… Bir de marka mekânlarda oturup kahve içme adeti de eklendi tamam oldu. Bunları yapamayınca da başlıyorlar şikâyete…

   Tabi bir de yaşlılarımızın şikâyetleri var; ne zaman bir yaşlının halini, hatırını soracak olsak, diz ağrısı, tansiyon, şeker derken, saatlerce hastalıklarından başlıyorlar şikâyete…

  Dikkat edecek olursanız şikayet edilen şeylerin hiçbiri aslında ihtiyaç olan şeyler değil, ki öyle olsa dahi, şikâyet ettiğimizde Rabbimizin katında sabırsız yazıldığımızın farkında mıyız?

  Yüzde 99'u Müslüman olan bir ülkede yaşadığımız doğru, fakat yaşam tarzlarımız maalesef ki İslami ilkelerden çok çok uzakta… Materyalizm gibi İslam’ın zıddı olan bir düşünce nasıl olur da Müslümanların zihnini bu kadar işgal edebilir anlamak çok zor.  İslam’ın özünü kavramış bir Müslüman, rahatlıkla görecektir ki, kanaat sahibi olmak gerçek zenginliktir… Çünkü kanaat olmadığı zaman, insanlar sahip olamadıklarına odaklanıp, kendini mutsuzluğa mahkûm eder. Hâlbuki yazının başındaki kıssada geçtiği gibi: ‘Sahip olunanlara razı olma hissi’ başlı başına bir şükür sebebidir.

 Bu bağlamda İbrahim Suresi 7'inci ayette Rabbimiz,  “Şükrederseniz nimetimi arttırırım. Nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım şiddetlidir.” buyuruyor. Bu ayet işin sırrını bizlere açık bir şekilde ifade ederken, yaşamlarımızı bu doğrultuda değiştirmezsek, dünya hayatındaki sıkıntılar yetmez gibi, yarın ahirette de şiddetli azaba maruz kalırız, Allah muhafaza…

Seher Toprak - Konuk Yazar