Suriye adeta bir laboratuvar haline getirildi. Her gün yeni hamleler gerçekleştirilmekte, her hamle beraberinde yeni bir sorun üretmektedir. Günlük stratejiler değişmekte, gelişen her olaydan sonra yeni bir denge oluşturulmaya çalışılmaktadır. Ama bu arada Suriyeliler ölmeye devam etmekte, yerlerini yurtlarını terk etmek zorunda kalmaktadırlar. Uluslararası güçler ise burada 'deneylerine' devam etmektedirler.
Suriye'de, savaşın tahribatının daha ağır olabilmesi için batılı güçler bütün imkânlarını seferber ettiler. Her hafta yeni bir yıkım projesini devreye koydular. Zaten zalim oğlu zalim olan Esed de onlardan daha fazla işi çığırından çıkardı ve ülkeyi yaşanmaz hale getirmek için her türlü yıkımı ve katliamı normal hale getirdi. Kendi ülkesini yakıp küle çeviren ve halkına yüzyılımızın en büyük acısını yaşatan, gaddar ve insanlık düşmanı bir figür haline geldi.
İlk günden Ruslarla işbirliğinde olan Esed, ülkesini sonuna kadar onların kullanımına açtı. Ruslar da büyük bir açgözlülükle Suriye'ye yerleştiler. Daha önce sadece bir askeri üssü olan Rusya, süreç içerisinde onlarca askeri üs kurdu. Bununla da yetinmediler, adeta Suriye'yi ABD ile beraber parsel parsel bölüştüler. Ruslar nüfuzlarını o kadar çok ileri bir boyuta götürdüler ki, Suriye yönetimi onlardan habersiz adım atamaz hale geldi.
Astana süreci ile Türkiye-İran ve Rusya, Suriye ile ilgili batıdan bağımsız bir inisiyatif geliştirmeye çalıştılar. Epey ümit vadeden adımlarla başlayan bu süreç, batılıları ciddi bir şekilde tedirgin etmeye başladı. Ama bu sürecin akim kalması için batılılar, Suriye'de yeni hamlelere giriştiler. Bu süreçte çok dışarıda kaldığını düşünen ABD, çok sert bir dalış gerçekleştirdi. IŞİD bahanesiyle çok hızlı bir şekilde Suriye'ye girdi. Ve çıkmamak üzere hemen askeri üsler inşa etmeye başladı.
Fakat en büyük adımını da PYD üzerinden attı. İlk günden bunları askeri eğitime aldı. Silahlarla donattı. İstihbarat ve lojistik destek ile adeta kendi kara gücünü oluşturuyormuş gibi hareket etmeye başladı. Bütün bu adımları atarken, Suriye yönetimini değiştirmek ve Ruslara karşı yeni hamleler atması beklenirken, daha çok Türkiye aleyhine oluşacak şekilde hamlelere girişti. Sonunda öyle bir aşamaya getirdi ki, PYD'lilerden 30 bin kişilik bir ordu kurduğunu küstah bir şekilde açıklamaktan geri durmadı.
ABD'nin izlediği politika sadece Suriye'yi yakıp-yıkmak, tamamen istikrarsız hale getirmekle kalmadı, aynı şekilde Türkiye'yi de kaosun içine çekmek için her türlü yıkıcı adımlarını attı. Suriye'deki savaşı Türkiye'nin içine taşımak anlamına gelen 'sınır güvenliğini koruma ordusu' ve binlerce tır silah sevkiyatı sonrasında, Türkiye de Afrin operasyonunu başlattı. Türkiye'ye beka sorunundan tutun da, maddi kayıplara kadar, insan kayıplarından huzur ve güvenliğe kadar oldukça büyük ve kısa sürede çözümsüz sorunlar yumağını bıraktı.
Batılıların bir blok olarak ABD tarafında yer alması ve bütün hamlelerini Türkiye'yi daha da dar bir çembere sıkıştırmak olan hedeflerini her gün biraz daha açık hale getirmektedirler. Suriye'nin bir laboratuvar olarak kullanılmaya devam edildiği son süreçte ise sıranın aslında Türkiye'ye geldiğini söylemek kehanet olmayacaktır. Şayet Afrin operasyonu başarısız olursa, esasında tehlikenin büyüklüğü daha yeni net olarak ortaya çıkacaktır. Bu operasyonun nihayetinde başarılı olması gerekir ki, ABD'nin ülkemize yönelik hain planı da sonuçsuz kalsın.
ABD'nin ve bütün batının esas gayesi, İslam coğrafyasını tamamen istikrarsızlaştırmak ve israilin güvenliğini garanti altına almaktır. Hesap bu kadar basittir. Amaç bu kadar nettir. Buna rağmen bu emperyalistlerin oyununu görmek istemeyip boş hesapların içinde kendimizi avutursak, daha çok kargaşa göreceğiz, daha çok işgale şahitlik edeceğiz ve daha çok katliama seyirci kalacağız.
Küfür cephesi işini bu şekilde yürütürken, bizi birbirimize kırdırmaya devam edecektir. Şimdiden her tarafta ateşkes sağlanırsa bile, daha yüzyıllarca sürecek ihtilaflar, ayrılıklar aramızda ekilmiş durumda ve biz bütün bir ümmet olarak enerjimizin tamamını buna harcamak zorunda kalacağız. Buna rağmen hala batı küfür cephesinin emelini anlamamışsak vay halimize...