Suudi Arabistan baş müftüsü Abdülaziz Al-i Şeyh son verdiği fetvasıyla akla ziyan bir hükümde bulundu. Aslında bu açıklamalar bizi çok da şaşırtmadı. Zira bugüne kadar Suudilerin işlediği katliamları görmeyen, işlediği zulümlere kör ve sağır kalan, ümmetin parçalanması için bunca ihanet sergilenirken hiçbir ses çıkarmayan birisinin elbette hayırlı bir söylemde bulunmayacağını bilmek gerekir.
Yıllardır Suudi Arabistan'ın ümmet içinde bir 'fitne üretim merkezi' olarak durduğunu biliyoruz. Ümmet parçalanırken, üretilen fitnelerle bu bölünmüşlük ve parçalanmışlığın daha bir sistematik hale getirilmesi için bu şer odağı Suudi yönetimi çok büyük gayretler sarf etti. Bu süre içerisinde ABD`de üretilen birçok fitne, Suudi'nin eliyle ümmetin çocukları arasında tedavüle konuldu. Ayrılıklar düşmanlığa, düşmanlıklar fiili savaşa dönüştürülerek, İslam beldelerinin tamamının bir ateş topuna çevrilmesi için büyük bir ihanetle taşeronluk yaptılar. Ama bugüne kadar baş müftü hiçbir beyanda bulunmadı.
On yıllardır Suudi'nin bütün kaynakları adeta ABD'ye peşkeş çekilmiş durumdadır. Petrol gelirleri ABD'nin bütçe açığını kapatmak için kullanılmaktadır. Yine ABD savaş sanayisinin ayakta kalması için, her yıl milyarlarca dolar silah alımını gerçekleştirmektedir. Daha bu yaz aylarında Trump'ın Suudi ziyaretinde 300 milyar dolar silah anlaşması yapıldı. Maalesef bu silahları kendi halkına ve komşu Müslüman halklara karşı kullanmaktadır. Bütün bu israf ve ihanet karşısında, yine baş müftü herhangi bir açıklamada bulunmadı.
Suudi, ABD ile şirret bir işbirliği içerisinde adeta Yemen'i tarumar etmektedir. Hemen her gün buraya hava saldırıları düzenlemekte, Amerika'dan aldığı füzelerle şehirleri yakıp yıkmaktadır. Yemen'e yönelik uyguladığı ambargo ile adeta burada yaşayanları açlığa mahkûm etmiş durumdadır. İlaçsızlık ve yetersiz beslenmeden dolayı başta kolera olmak üzere birçok bulaşıcı hastalık bütün Yemenlileri kasıp kavurmaktadır. Şimdiye kadar binlerce çocuk, kadın sadece koleradan öldü. Suudi'nin işgal ve zulmünden dolayı, adeta insani bir kriz bütün Yemen'i abluka altına almış vaziyettedir. Yine müftü efendiden bir ses duyulmamıştır.
Ülke yönetiminde bulunan prensler/Amerikan kâhyaları büyük bir israf içerisinde, içki-uyuşturucu kullanımı ve ahlaksızlık bunlar arasında gündelik bir rezalete dönmüş durumdadır. Ülke kaynakları lüks otellere, pahallı tatillere aktarılmakta, astronomik rakamlarla özel yatlar ve uçaklar alınmaktadır. Bütün bir ülke müsrif, ahlaksız ve ihanet içerisinde olan bir aileye çalışmaktadır. Bu hain aile de ABD'nin kölesi gibi hizmet görmektedir. Ve yine baş müftüden bir ses yoktur.
Ama yıllardır Kudüs işgal altındadır. Siyonist Yahudiler her gün Mescid-i Aksa'ya saldırmaktadırlar. Bu işgalci teröristler bu kutsal mescidin hürmetini her gün çiğnemektedirler. Yahudiler`in burada yaşayan Müslümanlara yapmadıkları zulüm kalmadı. Filistin'i açık bir cezaevine dönüştürdüler. İşgalci Siyonistler Müslümanların evlerine ve arazilerine el koymakta ve onları buralardan zorla çıkarıp sürmektedir. Bu zulme ve işgale karşı HAMAS yıllardır, Filistinli Müslümanların derdine çare olmaya ve Mescid-i Aksa'nın izzetini korumak için mücadele vermektedir.
İşte Suudi baş müftüsü 'bu melun İsrail'e karşı mücadele etmenin caiz olmadığına' dair fetva verdi. Bu fetvayla açıkça zulme baş kaldırılmayacağını söyledi. Yine bu fetvayla ihanete, küfre, işgale karşı direnmemizi yasaklıyor. Talana, katliama ve düşünebileceğimiz bütün kötülüklere karşı ses çıkarmamamızı istiyor. İstiyor ki her Müslüman onun gibi zilleti kabul etsin, köle ruhlu olarak bu dünyada küfrün hizmetkârı olarak ayrılsın.
Yine bu fetvayla müminlerin izzetlice ayağa kalkmasını yasaklamakta, mümince mücadele etmeyi ve insan onuruna yakışır şerefli bir hayatın yaşanmasını ümmetin çocuklarına çok görmektedir. Bunca zulme ve ihanete rağmen hala zalimin yanında durarak, zalimin zulmünü ve ihanetini meşrulaştırıcı fetva vermekle akıl yoksun bir anlayışın temsilcisi olduğunu gösterdi.
Eğer bu baş müftü kendi istek ve iradesinin dışında bu fetvayı verdiyse, hemen bir yolunu bulup orayı terk etmeli ve komşu Yemen'de bugüne kadar acı yaşattığı çocuklardan, annelerden ve bütün mazlumlardan özür dilemelidir. Ve bunu bütün ümmete açıkça ilan etmelidir. Yok, tamamen istek ve iradesiyle bu fetvayı vermişse, bu ümmete bunca acıyı, katliamı yaşatan ve beldelerimizi insanlarımızla beraber ateşe veren zalim ve kan içicilerle beraber haşir olmayı kabul etmiş demektir.