ABD'nin çıkardığı son vize krizi, aslında çoktandır kopması gereken ilişkileri, kerhen de olsa devam ettiriyordu. Bütün saldırılar Amerika'dan geliyordu. Ama Türkiye gereken tavrı bir türlü gösteremedi. Neticede ABD her istediğini almaya alışmış bir şımarıklıkla, içişlerimize karışmak anlamına gelen bir hamlenin içine girişti. Ancak hiç ummadığı bir karşılık buldu. Türkiye misliyle karşılık verdi.

Uluslararası diplomaside, ABD'nin bu tepeden bakmacı tavrı pek yadırganmadı. Çünkü ABD her zaman haklıydı. 15 Temmuz darbe girişiminde bulunan FETÖ örgütünün arkasında yine bu şer odağı vardı. Bundan önce de vuku bulan bütün krizler, aslında ABD'nin tek taraflı Türkiye'ye yönelik saldırılarıydı. Son darbe girişiminin açık planlayıcısı ve uygulayıcısıydı. Kesinlikle bu süre içerisinde hamle Türkiye'den gelmeliydi. Ancak bu şer şebekesi o kadar çok şımarmış ki suçlu olduğu halde güçlü/haklı pozlarında hareket ederek son bir krizle saldırısını sürdürmeyi tercih etti.

PYD'ye sağladığı silahlar ve Suriye iç savaşının daha da büyük boyutlara varması için her türlü hamleyi gerçekleştirmekten geri durmadı. Türkiye'nin bütün itirazlarına rağmen, PYD'nin ihtiyacının ve gücünün çok üzerinde silah yardımı yaptı. Hem de bu silahları bedava vererek adeta burayı bir mayın tarlasına dönüştürdü.

Üstelik bütün bu olumsuzluklarını Türkiye'de bulunan İncirlik üssünü kullanarak gerçekleştirmeye devam etti. Türkiye'nin bütün müttefiklik ve stratejik ortaklık uyarılarına ve hatırlatmalarına rağmen, ülkemize ciddi bir tehdit oluşturan PYD'yi her türlü silah ile desteklemekten vazgeçmedi. Kimi zaman fiili olarak saldırılarını gerçekleştirdi, çoğu zaman da dolaylı olarak bu saldırılarını gerçekleştirme yoluna gitti.

Son olarak bir konsolosluk çalışanının tutuklanması, ABD'yi kelimenin tam anlamıyla çılgına çevirdi. Ve çılgınca bir adım atarak, Türkiye'ye yönelik vize yaptırımını getirdi. FETÖ adına casusluk faaliyetlerinde bulunduğu iddiasıyla tutuklanan bu şahsın, 17-25 Aralık ve 15 Temmuz darbe sürecinde FETÖ elebaşı hainlerle çok görüşmeler yaptığı, hatta Adil Öksüz'ün Almanya'ya kaçırılmasında kilit rol oynadığı iddia edilmektedir. Anlaşılıyor ki bu şahıs, çok kritik bilgilere sahip olduğundan dolayı, ABD kriz derecesinde bir hamle ile Türkiye'nin karşısına dikildi.

Gelinen noktada hamleler yapıldı. Şimdi geri adım atacak ülkenin hangisi olacağı şeklinde beklenmeye başlandı. Türkiye'nin kârlı çıkması temennimizdir. Ancak bugüne kadar ikili ilişkilerde karşıdakine zarar vermek üzerine kurulmuş bir çıkar dayatmasına alışmış Amerika'nın, bu krizde de çok daha fazla zarar verme emelinde olduğunu net olarak biliyoruz. Ama şunu da biliyoruz ki dik duruş, milletin ve ülkenin menfaatlerinin önemsendiği bir zeminde en az zararla bu kriz atlatılacaktır.

Krizin süresi ve beraberinde getireceği yeni sıkıntıları önümüzdeki günlerde bizi ciddi anlamda meşgul etmeye devam edecektir. Farklı bazı müeyyideleri karşımıza çıkaracağı gibi, kısa süre içerisinde de çözülebilir. Ancak her ne şekilde sonuçlanırsa sonuçlansın, bu ülke ile ilişkilerimiz bize her zaman zarar vermeye devam edecektir. Amerikan çıkarlarının bittiği yerde, insanlık dışı eylemlerini uygulamaya koyar. Yoksa bir ajan üzerinden bir ülke gözden çıkarılmaz.

Müttefikimiz ve stratejik ortağımız olan ABD hiçbir zaman bu gözle bize bakmadı. Aramızdaki bu kriz çok dostane bir şekilde çözülse bile, bu şer odağı bizi hiçbir zaman müttefik olarak görmeyecektir. Hatta bir sonraki saldırısını gerçekleştirmek için bütün stratejik ve müttefiklik imkânlarını kullanmaktan geri durmayacaktır. Çünkü ABD büyük şeytandır.

Daha önce 29 Mayıs, 12 Eylül ve 28 Şubat darbelerini başarı ile gerçekleştirmiş bir ABD'nin, yarım kalan bir 15 Temmuz darbe girişiminden sonra boş duracağını sanmak, kendimizi kandırmaktan ve bir sonraki darbe için açık çek vermekten başka bir işe yarayamayacaktır.