Bir seçimi daha geride bıraktık. İçte ve dışta seçim sonucunu hazmedemeyen mihraklar seslerini yükseltmeye başladılar. Daha seçim sürecinde, gerginliği had safhaya çıkarmak için oldukça gayret göstermişlerdi. Ancak seçim sonuçlarının bu kadar birbirine yakın çıkacağını belki de ön görmemişlerdi. Bu yüzden çıkan sonuç üzerinden yeni bir kriz çıkarma gayreti içerisindedirler. Özellikle Almanya`nın başını çektiği bu dış kaynaklı ‘hayır`cı gürûh, yeni bir kaos için tetikte beklemektedir. İçeriden ve dışarıdan organize ettikleri birçok çevre üzerinden kriz hazırlıklarını sürdürüyorlar. Şimdilik yargı ve basın ayağıyla seçimin sonucunu geçersiz kılmak gibi bir algıyı yönetiyorlar. Batı basınında, özellikle Alman basınında şimdiye kadar tek olumlu bir haber veya yorum çıkmış değildir. Koro halinde, olumsuz bir havanın oluşturulmaya çalışılması ise işin ciddiyetini bize göstermektedir.
Alman başbakanının, seçim sonucunu değerlendirirken neticeden dolayı başbakanımızı tebrik etmek bir tarafa, ‘bu seçim sonucu Türk toplumunun ne kadar bölünmüş olduğunu gösteriyor` açıklamasıyla hakkımızda beslediği kin ve nefretini açıkça ortaya koymuştur. Seçimlerde çıkan sonuç daha ziyade bizi ilgilendirirken, bunların kadar pervasız bir şekilde, bu seçim işimize burunlarını sokmalarını hayra yormamak gerekir.
İçeride de ‘evet`i hazmedemeyen bir grup da, batıya paralel bir şekilde kriz çıkarmak için adımlarını sıkılaştırmaya çalışıyor. Bu zihniyet kendi istekleri dışında gerçekleşen her sonucu gayr-ı meşru ilan etmek gibi hastalıklı bir ruh haline sahiptir. Bu dayatmacı zihniyet, halkı güdülmesi gereken ‘bir sürü` olarak değerlendirdiklerinden, istedikleri sonuç çıkmayınca kriz çıkarma peşine düşer. Geçmişte bu şekilde başardıkları birçok operasyonları vardır. Bu sefer de başarırlar mı? Hiç zannetmem.
Kısa bir süre önce ihanet darbe girişimine en sert şekilde karşı çıkan ve bu darbeci zihniyeti en güzel şekilde lanetleyen bu millet, elbette kendisine yönelik gerçekleştirilmeye çalışılan bu operasyonel krize de geçit vermeyecektir. Ancak darbe esnasında oluşan zarar ve hasarlar gibi, bunların da acımasızca zarar ve hasarlara sebebiyet verebileceklerini göz ardı etmemek lazımdır.
Sokağa çağırma tamtamlarını çalanlar, belli ki tecrübelidirler. Daha önceki çağrılarında basın üzerinden kayda değer bir kitle elde etmişlerdi. Birkaç ağaç üzerinden ülkeyi kaosa sürükleme denemesinde, basın üzerinde de olsa kısmi bir mesafe kat etmişlerdi. Şimdi aynı numarayı, biraz seçim sonrası sosu katarak tekrar etmek istiyorlar. Dış destek seçim öncesinden bile zaten hazırdı. Geriye İstanbul`un elit semtlerindeki sarhoş ve uyuşturucudan uyuşmuş beyin(li)leri harekete geçirmek kalıyor.
Seçim sonuçlarını kabul ederek saygı göstermek gerekmektedir. Seçime giren her tarafın isteğinin gerçekleşmesi mümkün değildir. İstediğimiz sonucun ortaya çıkması kadar, beklemediğimiz bir sonuç ile de karşılaştığımızda milletin iradesine saygı göstermek zorundayız. Yoksa seçime girmenin anlamı nedir? İstediği sonucu elde edemeyenlerin, kriz çıkarmayı bir çare olarak görmesi ise aslında ‘çaresizliklerinin` de bir ifadesidir.
Halkı sokağa çağırmak ve kriz çıkararak sonuca ulaşmak mümkün değildir. Bu yöntem ancak yıkıma, kargaşaya ve ölümlere sebebiyet verir. Bırakın insanların ölmesi, bir insanın huzursuz olmasına bile sebebiyet vermek, sorumluluk sahiplerini vebal altında bırakır. Vebal oluşturacak niyetler, söylemler ve eylemlerden uzak durmak ise hepimizin vazifesidir. Halkın iradesine mi, yoksa kendi 'dayatmalarımıza' mı öncelik verdiğimize karar vermemiz gerekir? Eğer halkın iradesi belirleyici ise bu kaos tamtamlarına hemen son verilmelidir. Yok, eğer isteklerimizi dayatırsak, oluşacak kargaşa girdabı bizleri de yutacaktır. Krizlere sebebiyet vermemek ne kadar anlamlı ise, dışarıdan dayatılan krizleri fark edip karşı çıkmak çok daha değerlidir.