Basında geçen bir haber yine bizi derinden yaraladı. Haber şuydu:" İtalya'ya refakatsiz gelen mülteci çocuklar artık geri iade edilmeyecekler". Bunun için bir yasa çıkarılmış. Gelen çocukların Avrupa`daki yaşıtlarıyla aynı haklara! sahip olacakları belirtiliyor. Ve İtalyan yetkililer bunun ne kadar medeni!! bir karar olduğunu belirtmeye çalışıyorlar.

Buraya kadar her şey insani gibi gözüküyor. Ancak son yıllarda Avrupa`ya mülteci olarak ulaşan çocuklardan on binlercesinin kayıp olduğu resmi rakamlarca açıklanınca işin boyutu tamamen değişiyor. Son rakamlara göre 30 binin üzerinde mülteci çocuk kayıp durumdadır. Tabii bu resmi olan rakamlar. Gayrı resmi kayıp olan mülteci çocuk sayısı ise çok daha fazladır.

Bu kayıp çocukların tamamının insanlık dışı uygulamalara maruz bırakıldıkları artık bir sır değil. Bunlardan bir kısmının uyuşturucu ve fuhuş çeteleri tarafından pis işlerinde aleni olarak kullanıldıkları herkesçe bilinmektedir. Diğer büyük bir kısmının ise organ mafyası tarafından, organları alındıktan sonra öldürüldükleri yönünde Avrupa basınında dahi artık sıkça haberlere konu olduklarını okumaktayız. Kayıp olan çocukların % 99'unun Müslüman çocukları olduklarını da unutmamamız gerekir.

Uyuşturucu ve fuhuş çetelerinin ağlarına takılan bu mazlum çocukların karşılaştıkları insanlık dışı uygulamalar, bizi insanlığımızdan utandırmaktadır. Ama esas üzerinde durulması gerekenin organ mafyasının eline düşen zavallı çocuklardır. Bu çocuklar bile bile öldürülmektedir. Organları hasta ve yaşlı zengin Avrupalılara can verirken, kendileri daha hayatın baharına bile gelmemişken gaddarca hayattan koparılmaktadırlar. Bütün organ nakil işlemlerinin hastane ortamında yapılmasının zarureti göz önünde bulundurduğumuzda, aslında bütün bu yapılanların Avrupa'da resmi bir politika şeklinde sürdürüldüğünü görmemiz gerekmektedir.

Yoksa 'kayıtsız bir ağrıkesicinin' bile teminin zor olduğu ve güvenlik tedbirlerinin bu kadar abartılı bir şekilde alındığı Avrupa`da 30 bin kayıp mülteci çocuğun durumu nasıl izah edilebilir? Bir 'kedi'nin bile kaybolması halinde kıyameti koparan bu insanlık dışı zihniyet, söz konusu on binlerce Müslüman çocuğun kaybolmasını ise gündeme bile getirmemeye özen göstermektedir. Çünkü bu işin içerisinde Avrupa'nın önde gelen politikacıları, bürokratları ve işadamları yer almaktadır.

Bu kayıp mülteci çocukların, kaybolmalarını sağlayacak zemini hazırlayanların bizzat Avrupa bürokrasisi olduğunun altını çizmek lazımdır. Ve bunun gayrı resmi ama el altında sistematik bir şekilde çirkin bir anlayış olarak sürdürüldüğünü bilmemiz gerekmektedir. Bu insanlık dışı zulüm çarkının bir ayağı Avrupa ise, diğer ayağı ABD'dir. Zira bu kadar büyük bir insanlık suçu ABD'siz işlenmeye devam edilemez.

Şimdi yazının başına geri dönecek olursak, İtalyanların aslında refakatsiz gelen çocukları neden geri iade etmeyeceklerini daha iyi anlayabiliriz. Yetişkin bir mülteciyi almamak için olmadık zorluklar çıkaran, mülteci barınma yerlerinde her türlü eziyeti ve kısıtlamayı meşru gören bu zihniyetin, mülteci çocuklar açısından böyle insani!!! bir yaklaşım geliştirmeleri bilmem nasıl okunmalı?

Bütün Avrupa'nın yekpare olarak, İslam dünyasına yönelik geliştirmeye çalıştığı yeni ablukaya alma ve saldırı konseptini göz önünde bulundurduğumuzda, aslında mülteci çocukların daha hazin bir gelecekle karşılaşacaklarını bilmemiz lazımdır. Avrupa'nın yüzyıllardır devam eden İslam'ı ve çocuklarını yok etme hedefi hiçbir zaman ortadan kalkmadı. Bu gün bu hedefine daha acımasızca ve her yolu meşru görerek varmak istiyor. Geliştirdiği son politikaları da bu çerçevede değerlendirmek gerekmektedir.

Batının İslam dünyasına bunca saldırısına rağmen, mültecilerin yönünün hala Avrupa olması ve giderken çocuklarını da götürmeleri ayrı bir değerlendirme konusudur. Daha yolda iken binlercesinin, kötü şartlar altında ve denizlerde ölmesi, varabilenlerin hiçbirisinin memnun olmaması ve dahası kayıp mülteci çocuklar gibi acıklı bir durumla karşılaşmamız, bizim mümince yeniden siyasal, toplumsal ve ekonomik hal çareleri üzerinde tefekkür etmemiz gerekiyor.

Hep, çuvaldızı haklı olarak yapılan zulümler babından batıya batırdık, ancak bütün bunlardan kendimizi sorumlu tutacak şekilde iğneyi kendimize batıracak bir eksikliğimiz de yok mudur?

Kenan ÇAPLIK