Malum Türkiye ile ABD stratejik ortaktırlar. Stratejik ortaklık; iki ülke ilişkilerinin karşılıklı korunması, geliştirilmesi ve gelecekte ortak tedbir geliştirilmesi anlamlarına gelir. Aynı zamanda askeri, ekonomik, siyasi vb. alanlarda işbirliğine gidilmesi ve tarafların lehine bu işbirliğinin her konuda geliştirilmesidir. İşte bu stratejik ortaklık, iki ülke arasında yıllardır devam ediyor.
Ancak bu ortaklığın, sadece ABD`nin çıkarlarının korunmasına hizmet ettiğine şahit oluyoruz. ABD`nin menfaatlerine pür dikkat edildiği halde, Türkiye`nin çıkarlarına sıra geldiğinde ‘bin bir dereden su getiriliyor` ve böyle bir ortaklığın zerresi bile görülmüyor. Geliştirilen söylemlere ve ortaya konan karanlık faaliyetlere bakıldığında, bırakın stratejik ortaklıktan bahsetmek, kelimenin tam anlamıyla ‘bir stratejik ihanetin` devrede olduğunu söyleyebiliriz.
Türkiye yıllardır PKK şiddetinin kıskacındadır. Bu güne kadar bu uğurda çok ağır bedeller ödedi. Stratejik ortak olarak, Türkiye`nin yanında bulunması gereken ABD`nin, her fırsatta bu antlaşmaya aykırı davrandığını görmekteyiz. Açıkça şiddet uygulayan grupları destekleyen bir ülkeyle karşı karşıyayız. El altından gizlice çevirdiği entrikalar, yaptığı ihanetlerin haddi hesabı ise yoktur. Görülen ihanetlerden dolayı, birçok defa ilişkiler ciddi yaralar almış ve her defasında ABD lehine antlaşma yeniden gözden geçirilmiştir. Her antlaşmaya varıldığında, ‘değişen şartlar ve görülen lüzum üzerine` nedense hep Amerika`nın çıkarlarının korunduğuna şahit olmaktayız.
15 Temmuz hain darbe girişiminden sonra, gözler yeniden stratejik ortağımıza çevrildi. ‘Darbecibaşı`nı kollayıp koruması bir tarafa, bizzat darbeyi desteklediğini gördük. Zaten bir İslam ülkesinde darbe olacak ise, ilk akla gelen ‘büyük şeytan` Amerika`dır. Söz ile bu darbe karşısında olduklarını söyleseler de tavır ve faaliyetleriyle sonuna kadar bu hain darbe girişiminin arkasında olduklarını adeta bağırıyorlardı. Zaten bu süreçte, İncirlik üssündeki faaliyetler, toplantılar ve askeri hareketliliklerle, darbenin buradan yönetildiği ortaya çıktı.
Fırat Kalkanı Harekâtıyla gördük ki, Türkiye ile işbirliğinde hareket etmesi gereken ABD ve AB`nin, esasında Türkiye`nin zararına olan her faaliyetin içinde olduklarını gördük. Hiçbir zaman da, bu karanlık ve ihanet dolu entrikalarına şaşırmadık. Çünkü kendi cibilliyetlerine, yaşam tarzlarına ve kesintisiz menfaatlerine göre politika ürettiklerini biliyoruz. Hatta şunu da biliyoruz ki, sürekli bu şer şebekesinin dümen suyunda gitmek zorunda kendini hisseden Türkiye, dost olması gereken İslam ülkeleriyle daima düşman bir politika izlemek zorunda bırakılmıştır.
‘Kör ile yatan şaşı kalkar` atasözündeki gibi, ABD politikalarına endeksli bir mahkûmiyette hareket eden bir Türkiye`nin yakın çevresine/İslam ümmetine şaşı baktığına üzülerek şahit olduk. Yıllardır bu kör stratejik ortaklık peşinde koşanların, bu ortaklığın acı bir neticesi olarak ‘ümmetin ateşe verilme` işine körükle gitmekten başka bir irade ortaya koyamadıklarını da esefle gördük. Türkiye`de vuku bulan bütün olumsuzlukların altında bu şer odağı olduğunun bilinmesine rağmen; hala bu kör stratejik ortaklık aşkı neden?
Hele İncirlik üssü ‘sorununa` niye bu kadar lakayt kalıyoruz? Kendi ülkemiz sınırları içerisinde, bunca ihanetin sergilendiği bir yer, nasıl gündem dışında tutulabilir? Türkiye`nin başka bir ülkede böyle bir üssü olsa ve onların istemediği faaliyetlerin içerisinde bulunsa, bir gün bile bu duruma seyirci kalırlar mı? O halde İncirlik üssü ‘sorunu` acilen gündeme getirilmeli, ülkemizi ve ümmeti ilgilendiren şer faaliyetlerine son verilmelidir.
Amerika`nın necis elinin olmadığı bir Suriye, barışı görebilir. Bu kirli elin ve taşeronlarının bulunmadığı bir Türkiye huzur ve istikrarı elde edebilir. Bu şeytani elin içinde dönmediği bir İslam coğrafyası, ‘ümmet olma` heyecanını yeniden keşfedebilir. Bu güne kadar tek bir faydasını görmediğimiz stratejik ortaklığın miadı çoktan doldu. ABD hiçbir zaman bizi ortak olarak görmedi. Sadece çirkin politikalarını bizim üzerimizden uyguladı. Biz de bu kirli işlerin uygulayıcısı olmadığımızı, bu antlaşmayı ayaklarımızın altına alarak gösterelim.