Toplumumuzun temel yapısı olan aile; son yıllarda büyük, planlı ve organizeli saldırıların hedefi haline getirilmiştir. Bu saldırıların, artık aleni ve her zeminde yapılıyor olması; bu karanlık odakların bozgunculuklarında çok ciddi tahribatlara yol açtıklarının bir sonucudur. Biz Müslümanların da bu işe çok bilinçsizce çanak tutmamızın bir sonucu olarak ailenin temel yapısı artık iyice sarsılmış durumdadır.

Batılılaşma macerasıyla, dışarıdan tasarlanan saldırılara yerelde bazı karanlık mihraklarca destek sağlanması, ifsadın ilk adımı olarak karşımıza çıkmaktadır. İçeriden zihni işgal edilmiş olanların, dış saldırılardan daha gaddarca aile kurumunu hedefe koymaları hiç de şaşırtıcı değildir. Zira kraldan çok kralcı bir aşağılık kompleksiyle; yerli taşeronlar, aile kurumunu kendi ifsat projelerinin önünde en büyük engel olarak gördüler. Bunun yok edilmesi veya etkisiz hale getirilmesi, iç ve dış karanlık odakların ilk işi haline getirildi.

Televizyon dizileri ve filmlerle ahlaksızlığı normalleştirmeye, gayrı meşru birliktelikleri günlük hayatın bir parçasıymış gibi dayatmaya başladılar. Açık saçıklıkla, kadını kişiliksizleştirmeye, özgürlük adı altında izzet ve onurundan uzaklaştırmaya ve tüketim çılgınlığıyla kapitalizmin iradesiz bir piyonu haline getirmeye başladılar. Bu dizi ve filmlerde, inanç değerleri ve kültürel bağlılık ötekileştirildi, aşağılandı ve düşmanlaştırılarak saldırıların açık hedefi haline getirildi.

Dışarıdan dayatılan ‘İstanbul Sözleşmesi’ ve içeriden bu sözleşmeye uydurulan yasal düzenlemeler ise aile kurumunun toptan yok edilmesi için devlet gücünün ‘bir silah olarak’ kullanılması sağlandı. Bu sözleşmeden sonra, aile kurumunun daha açık bir şekilde ve artık devlet eliyle yok edilme süreci başladı. Zaten dizi ve filmler, bütün insanımızı ifsat ederken; bu tür sözleşmelerle, daha önce çatırdamaya başlayan aile kurumu tümden ahlaksızlık, geçimsizlik ve boşanmaların konuşulmaya başlandığı bir sancılı yer haline gelmeye başladı.

Sosyal medya platformları ise ahlaksızlığın, ifsadın ve gayrı meşru anlayışların en çok ve en hızlı yaşandığı yer olarak insanların hayatına dâhil edildi. Üretilen içerikler İslami ve insani tüm değerlerimizin hayatımızdan çıkarılması ve aile kurumunun gereksizliği işlenerek, gayri meşru birliktelikler özendirilmeye başlandı. Artık herkesin cebinde taşıdığı telefonla bütün bu ifsat ve fıtrat dışı iğrençliklere ulaşma imkânı var.

Eğitim sistemimiz ise inanç ve manevi değerler noktasında adeta ‘defolu insan yetiştirme’ fabrikası gibi iş görmektedir. Bu sistemde olabildiğince batı değerleri övülmekte, iflas etmiş ve çoktan kokuşmaya başlamış ahlak sistemi/ahlaksızlığı dayatılmaktadır. Batıda uzun zaman önce yok edilen aile kurumu, eğitim sistemi de payanda yapılarak, şimdi de aile yapımızın yok edilmesi için özel gayretler sarf edilmektedir.

Yüzlerce hatta binlerce saldırının bir anda aile kurumuna yöneltilmiş olması hiç de tesadüf değildir. İşte saydığımız ve daha sayamadığımız bu planlanmış saldırıların; aile kurumumuzu ciddi anlamda tahrip ettiğini ve bu ulvi kurum tamamen ortadan kaldırılıncaya kadar saldırılarına devam edeceklerini bilmemiz gerekir. Abartılı düğün masrafları, anlamsız ve yersiz yüksek tutulan beklentiler; zaten saldırı altında olan aileyi, daha da kurulamaz hale getirmektedir.

İşte bütün bu ifsat projeleri ve planlı saldırılar karşısında, mümince bir duruş sergilememiz lazımdır. Şimdiye kadar hangi batı değeri, yardımı ve projesi bizim derdimize çare olmuş ki, aile kurumuna saldırılarından da emin olalım. Unutmayalım ki, inancımız, değer yargılarımız, örf ve adetlerimiz bize daha şahsiyetli bir bireyi, daha sağlıklı bir aile yuvasını ve daha izzetli bir hayatı vaat etmektedir. Özümüz olan inancımızı, yeniden hayatımıza hâkim kılmalıyız.