Gazze baştan sona siyonist katiller tarafından yakılıp yıkıldı, yaklaşık 50 bin insan şehid edildi ve Lübnan harabeye çevrilip 5 bine yakın Müslüman katledildiğinde sesi soluğu çıkmayanların; Lübnan’daki ateşkesten hemen sonra sahneye çıkmaları hiç de şaşırtıcı gelmedi. Harekete geçme haberleri gelmezden çok önce hazırlık yapıldığı ve ateşkes sağlanır sağlanmaz bir düğmeye basılır gibi operasyonun başlatıldığı görüldü.

Müslümanları birbirlerine kırdırma yöntemi tekrar ve yeniden uygulamaya konuldu. Bu çok meşhur bir yöntemdir. Batı küfür cephesi için birden fazla menfaat barındıran bir yöntemdir. Her şeyden önce Müslümanları birbiri ile uğraştırıp öldürtüyorlar. Kendileri hiçbir tehlikeye girmeden, kadim düşman bildikleri Müslümanları birbirlerine kırdırıyorlar. Ürettikleri silah ve mühimmatları bu tür zamanlarda, bu tür gruplara daha pahalı satarak kazançlarını kat kat artırmaktadırlar.

Suriye’deki son çatışmaların, Lübnan’daki ateşkes anlaşmasından hemen sonra başlatılması, çatışan tarafların haklılığından çok bu çatışmaların kimin işine yaradığına baktığımızda; katil siyonistlerin işine daha çok yaradığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Gazze’deki soykırımın ve yaşanan insanlık trajedisinin gündemden düşürülmesi, dünya halklarının nezdinde mahkûm olmaya başlayan işgal rejiminin barbarlığının unutturulması ve Uluslararası Ceza Mahkemesinde katil Netanyahu aleyhine çıkarılan tutuklama kararının örtbas edilmesi için başlatılan bir operasyon olarak görülmektedir.

Bu çatışmalar ile ‘Gazze hassasiyetini’ yok etmek ve oraya yönelik yapılmaya çalışılan yardımların sekteye uğramasını sağlamak ve en önemlisi de dünya halklarının nezdinde siyonizm hakkında oluşan nefret dalgasının etkisiz hale getirilmesidir. Bunun için en meşhur yöntem devreye konuldu. Müslümanların birbirlerini öldürecekleri operasyonun başlatılması, birbirleriyle uğraşacak ihtilaf ve kavgaların alevlendirilmesi ve ‘kargaşanın sürekli hale getirilmesi operasyonu’ tekrar uygulamaya konuldu.

Her seferinde, küfür cephesinin bu bayat numarasını yutan zavallı Müslümanların isteyerek ve bilerek bu oyuna gelmeleri ise kelimenin tam anlamıyla basiretsizlik, vicdansızlık ve akılsızlıktır. İnancımızın bir gereği olarak ‘küfre karşı birlik’ olup cihad etmemiz gerekirken; yine inancımızın bir gereği olan ‘kardeşliğimizi’ ayaklar altına alarak ‘küfrün oyununa’ gelmemiz, asabiyetimizi, nefsimizi ve dünyalıklarımızı nasıl da ilah edindiğimizin apaçık bir göstergesidir.

Siyonist terör rejimin dinlenmek, toparlanmak, moral bulmak ve ihtiyaç duyduğu yeni silahları temin etmek için tam da böyle bir çatışmaya ihtiyacı vardı.