Yüce Kitabımız Kur'an'a yönelik saldırılar sistematik bir şekilde sürdürülüyor. Kısa vadede bu saldırıların durmayacağı anlaşılıyor. Zira bu kitaba düşmanlık yapmayı hedefleyenler biliyorlar ki, bu kitaptan başka insanlığa kurtuluş reçetesi sunan bir yolun olmadığını ve insanlığın yegâne kurtuluş yolunun İslam olduğunu çok iyi bilmektedir.
İnsanlığı büyük bir buhran girdabına sürüklemeyi başaran batı, kendi değerleriyle bu girdabın içine hızla yuvarlanmaya başladığını fark etmemiş durumdadır. Daha doğrusu fark etmiş, ancak geri dönüşü olmayan bir tahribat sürecine girdiği için artık kötülüklerinden vaz geçemez bir şekilde, acıklı sonuna doğru hızla yuvarlanmaktadır.
Batı, değerleriyle beraber yok olurken; kendisi dışında kalan 'her değeri' yok etmeyi de hedefine koymuş bulunmaktadır. Din, ahlak, muamelat, aile ve gelecek adına ne varsa hepsini ayağının altına almış olan batı; bütün bu değerleri bir bir yıkma ve toplumun hayatından tamamen çıkarmak gibi insanlık dışı bir acımasızlıkla bunu gerçekleştirmeyi sürdürmektedir. Sadece maddiyatla ve ferdiyetçilikle yoluna devam edebileceğini düşündü, bütün planlamalarını bu strateji üzerine kurdu.
'Kazanmak ve elde ettiklerini günlük zevkleri için harcamak' anlayışına giden yolda her şeyi mubah gördüler. Kazanmak için her şeyi mahvettiler ve buna engel olarak gördükleri herkesi öldürmeyi bir hak olarak bildiler. Kendi değerleriyle beraber insanlığın bütün ortak değerlerini de yok etme yoluna gittiler. Yaşantılarında dini ve ahlaki bir değer kalmadığı gibi; aile, kültür ve hiçbir kutsal da bırakmadılar. Büyük bir çöküntü acı gerçeğiyle yüzleştiklerinden 'deli danalar' gibi insanlığın gerçek kurtuluş reçetesi olan İslam'a ve yüce kitabımız olan Kur'an'a saldırma bahtsızlığında bulunuyorlar.
Değiştirip tahrif ettikleri dinleri, ahlakları, aileleri ve bütün kutsalları can çekişirken; Kur'an'ın mesajının tek kurtuluş reçetesi olarak ortada durması; doğal olarak bu durum, küfrün stratejisini müthiş derecede engellemektedir. İhtida haberlerinin yaygınlık kazandığı ve bunalımdan kurtuluşun ancak İslam dini ile olduğu gerçeği karşısında, görevlendirilmiş ajanlar eliyle yüce kitabımıza saldırmak gibi bir alçaklığı yapmaya başladılar.
'Meyve veren ağaç taşlanır' kaidesince, batı aklı İslam'a saldırmayı ve insanını bu tevhid inancından korumayı(?!) bir politika olarak uygulamaya koymuş bulunmaktadır. Batılı insanın, kurtuluşu İslam'da görüyor olması ise batılı müstekbirleri daha fazla telaşlandırmakta ve daha fazla saldırgan hale getirmektedir. Bu saldırganlıkları, kendi ayak takımlarına yaptırarak hedefi saptırmaktadırlar. Birkaç ırkçı veya hasta kişilikli tipleri ön plana çıkararak hedeflerini sistematik olarak gerçekleştirdikleri gibi 'fikir özgürlüğü' perdesiyle de ülkelerini hedef olmaktan çıkarma cambazlığında bulunmaktadır.
Netice itibariyle İslam'ın hidayet dini olduğu gerçeği bütün açıklığıyla insanlığa çare olurken, Kur'an'ın Allah'ın kelamı ve karanlıkları aydınlatan tevhid nurunun kaynağı olması hakikati karşısında izzet ve şeref talebinde olanlar büyük bir istekle İslam'a koşmaktadırlar. Ama kalbi kararmış, hakikate kör, gerçeklere sağır ve izzet ve şerefte nasibi olmayanların da Kur'an'a saldırmaya devam edeceklerini bilmemiz gerekir. Çünkü fikri kokuşmuşluklarının, inançsızlıklarının, ahlaksızlıklarının ve ailesizliklerinin Kur'an nuru karşısında duramayacağını çok iyi bilmektedirler.