Son dönemlerde Avrupa'nın bazı ülkelerinde, özellikle İsveç ve Danimarka'da yüce kitabımız Kur'an-ı Kerim’i yakmak, yırtmak ve hakaret etmek sistematik hale getirildi. Görünürde bu saldırılar; bazı ırkçı ve hastalıklı zihinler eliyle yapılıyor olsa da ilgili devletin aşırı koruma kalkanı oluşturması ve basın ve sosyal medya eliyle olabildiğince servis edilmesi bunun bir strateji olduğu izlenimi ortaya çıkarmaktadır.

Eskiden beri batı, İslam'ı ve yüce kitabımız Kur'an'ı tek hedef olarak belirlemiştir. Bütün saldırılarını mütemadiyen bu iki kutsalımız üzerinden sürdürmektedir. Oryantalist yaklaşımla, Müslümanların arasına fitne, ihtilaf ve kargaşa çıkarmaya yönelik projelerini birbiri ardına uygulamaya koydular. Bunun bir üst basamağı olarak İslam'ı ve yüce kitabımızı Müslümanlar arasında tartışmaya açmak, itibarsızlaştırmak ve nihayetinde onların hayatından çıkarmak oldu.

Bu hususta gerek devşirdikleri taşeron yöneticiler eliyle, gerekse oluşturdukları basın-yayın, eğitim sistemi ve kullanabildikleri bütün enstrümanlarla (sinema, dizi, tiyatro vb.) ciddi mesafeler kat ettikleri rahatlıkla söylenebilir. Hatta basında fonladıkları birtakım gazeteci kılıklı ajanlarla içimizden bize hakaret etme ve inancımıza saldırma alçaklığında dahi bulundular. Halen de bu saldırılar belli periyotlar halinde ve planlanmış şekilde sürdürülmektedir.

Şimdi ise batılılar, direkt İslam'a ve Kur'an'a saldırarak esas saldırı stratejilerini devam ettirmektedirler. Aslında bütün bir batının perde arkasında geliştirdiği stratejileri, İslam'ın batıdan yok edilmesidir. Ve karanlık mihraklar tarafından görev dağılımı yapılarak belli yerlerde saldırıların sürdürülmesidir. Son olarak ırkçı görünümlü yetiştirilmiş ajanlar tarafından sistematik bir şekilde saldırıların uygulamaya konulmasıdır. Fikir hürriyeti safsatası sadece ahmakları kandırmaya yönelik bir klişedir.

Hakikatte ise planlanmış bir saldırının sistematik olarak uygulanmaya konulmasıdır. Zira İslam'ın batıda hızla yayılması ve batılı insanın huzur ve selameti burada görüyor olması, bu küfür cephesini ciddi olarak endişelendirmektedir. Irkçı saldırıların, Hıristiyan, Yahudi, Mecusi veya Hindulara değil de; sadece İslam'a, Müslümanlara ve kutsallarına yönelik yapılıyor olması bu işin açık bir kanıtıdır. Gerçekte ise hiçbir inanca ve dine saldırı yapılması tasvibimiz değildir. Ancak ısrarla Kur'an'a saldırıların yapılması bir stratejik planlamanın neticesidir.

Bunda hedeflenen, batılıların İslam'ı kabul etmemesi ve İslam'ın batıda barınmasının önlenmesidir. Batılı devletler ve görevlendirdikleri dernek vb. kuruluşlarla İslam'ın buralarda yer edinmemesi için gerekli fikri altyapının hazırlanması, kara propaganda ve 'bir saldırı dilinin' geliştirilmesi ve saldırıyı gerçekleştirecek ajan tetikçilerin görevlendirilmesidir. Bu bazen bir camiye saldırı, bazen bir gazete makalesinde bir saldırı, bazen bir kanun veya yönetmelik şeklinde İslami bir kurala yasaklama ve neticede fiili olarak İslam'a, Kur'an'a ya da Peygamber efendimize yönelik bir hakaret şeklinde uygulamaya konulmaktadır.

Müslümanların parçalanmışlığından da faydalanarak, birliklerini korumak ve kendilerinin dışındaki herkesi, özellikle İslam beldelerini sömürmeye devam etmek ve bunun onların hakkı olduğunu büyük bir kibir ve üstünlük anlayışıyla sürdürmektir. Kendilerinin her zaman haklı ve her şeyi sadece kendilerinin doğru bildiği noktasındaki barbarca yaklaşımlarını; yüzyıllardır aynı pervasızlık ve acımasızlıkla sürdürmektedirler.

Neticede itibariyle İslam'a ve yüce kitabımıza yönelik saldırılar ilk değil, son da olmayacaktır. Bilakis planlanmış bir stratejinin süreç içerisinde uygulanmasıdır. Müslümanlardan güçlü bir ses ve kuvvet ortaya çıkıp caydırıcı bir şekilde müdahale etmedikçe; bu alçak saldırılarını sistematik bir şekilde sürdürmeye devam edeceklerdir.