Millet İttifakı Ortak Politikalar Mutabakatını yayınladı. 6'lı masa bileşenleri bu mutabakatta; 9 ana başlık, 75 alt başlık, 2300'den fazla vaadin içinde bulunduğu yüzlerce sayfalık 'bir seçim protokolü' şeklinde kamuoyuna açıkladılar. Bu kadar kalabalık 'bir maddeler seçkisinde' neredeyse halkın derdine çare olabilecek tek bir orijinal madde yoktur. Ya hâlihazırda yapılanlar tekrar edilmiş veya etkisi yıllar önce ortadan kalkmış köhne fikirler yeni diye anlatılmaya çalışılmıştır.
Fakat mutabakattan sızan bir hezeyan vardır ki, üzerinde ciddi bir şekilde düşünmemizi gerektirmektedir. 6'lı masanın CHP ve İP'i son dönemlerde yüksek sesle ve vurgulu olarak dillendirdikleri aynı zamanda ilk icraat olarak yapacakları iş; "İstanbul Sözleşmesini geri getireceğiz" şeklindeki vaatleri, bu mutabakatın en can alıcı noktalarından birini oluşturmaktadır.
İstanbul Sözleşmesinin, aile kurumuna yönelik sebep olduğu tahribatları daha önce çokça dile getirmiştik. Bu sözleşmenin aile kurumunu ortadan kaldırmaya yönelik bir proje olduğu, kadın haklarını savunmadığı gibi kadınlara yönelik şiddeti artırmaya sebebiyet verdiği mevcut resmi istatistikler bu durumu açıkça ortaya koymaktadır. Bu sözleşmenin esas hedefinin; "toplumun temel dinamiği olan ailenin yok edilmesidir." şeklinde maddeleri açıkça ortadadır.
'Cennet annelerin ayakları altındadır' şeklindeki bir medeniyetin çocukları olarak; 'kadınlara yönelik şiddeti ortadan kaldıracağız' süslü cümleleriyle, esasında aile kurumunu ortadan kaldırmaya odaklı bu sözleşmenin bize dayatılacak olması çok manidardır. Bunun ilk icraat olarak gerçekleştirilecek olması ise ayrıca dikkat çekicidir. CHP ve İP'in seküler yapıları itibariyle böyle bir söylemde bulunmaları ve ailesiz bir yaşamı sürdürmek, belki de yaşam tarzlarının bir gereğidir.
Ancak bu masanın Saadet Partisi ve Gelecek Partisi üyelerinin, sahip olduklarına inandığımız hassasiyetlerine rağmen bu hezeyana ses çıkarmamalarını anlamak mümkün değildir. Bu partilerin üye ve gönüllülerinin 'bu ailesiz yaşama' anlamına gelen İstanbul Sözleşmesine pek de olumlu baktıklarını söylemek onlara haksızlık olur. 'Ailesiz yaşamı' bu seçmenlere dayatmak, bu parti yöneticilerini hiç incitmiyor mu?
Nikâhsız birlikteliğin özendirildiği, zinanın serbest olduğu ve aile kurmanın oldukça zorlaştırıldığı bu son dönemde; bu sözleşme kisvesiyle nefes almakta dahi zorlanan aile kurumunun yok edilmesinin hedeflenmesi, sapkın yaşam tarzlarının alenileşmesini sağlayan bu anlayışın, ilk icraat olarak belirlenmesi, bu mutabakat projesinin hedefinin aslında ne olduğu daha net bir şekilde görülmektedir.
'Fıtrata aykırıdır' diye birçok AB üyesi dahi bu sözleşmeyi kabul etmezken, bir yanlıştan dönülerek uygulamadan kaldırılan İstanbul Sözleşmesinin tekrar ilk iş olarak getirilecek olması ve mutabakatın en önemli maddesiymiş gibi takdim edilmesi; ilerideki dönemin yol haritasını da bize göstermektedir. Toplumun değerlerine savaş açmanın kimseye bir fayda sağlamadığı muhakkaktır. Ancak yanlıştan dönünceye kadar da ciddi yaralara sebebiyet verdiği de bir gerçektir.
Hele bu yaraya sebebiyet vereceklerin içerisinde inançlı insanların olması ve bu tahribatın onların eliyle gerçekleşecek olması ise işin vahametini daha da artırmaktadır. Temennimiz odur ki, hassasiyet sahibi insanların bu tür tahribat projelerinin bir piyonu olmamalarıdır.