Bir profesör düşünün, akademik başarısı veya bilimsel bir çalışması ile değil de 'dışkısını yemesiyle' bilinsin. Ülkemizde akademisyenlik yapan bu ve benzeri insanların yazdıkları kitaplar ve yayınladıkları bilimsel makaleler ile değil, yedikleri dışkılarla gündeme gelmeleri oldukça düşündürücüdür. Bunları televizyonlara çıkarıp konuşturanların seviyesi bir tarafa, bunların insanların önüne çıkıp hala konuşmaya devam etmeleri ise akademisyenliğin acıklı halini göstermesi açısından ibret vericidir.
Dışkısını yemekle meşhur olan profesör, son olarak İbrahim (as) ile Musa (as)'a dil uzatma hadsizliğinde bulunmuş. Bunların 'masal işi olduğu, gerçekle bir alakasının bulunmadığı' hezeyanında bulunmuş. Elbette bir insanın ahmaklıkta ısrar edip, İslam'a ve sembollerine inanmaması kendi sorunudur. Ancak Müslüman halkın gözünün içine baka baka yalan söyleyip, hakaretlerle saldırıda bulunması kelimenin tam anlamıyla alçaklıktır.
İslam ve diğer semavi dinlerde; bu iki peygamberin varlığı bilinmekte, bu profesör gibi 'burnu pisliklerde sürülen putların' kırılıp yok edilmesi ve tevhid inancının insanların arasında yayılması için büyük mücadeleler vermişlerdir. Başta Kitabımız Kur'an-ı Kerim olmak üzere, Tevrat ve İncil'de de bu iki peygamberden bahsedilmekte ve putperestliğe karşı örnek mücadeleleri anlatılmaktadır.
Ancak, dışkısını yeme becerisini!! göstermiş bu profesörün, hakikatin nuru karşısında teslimiyetini ortaya koyup şahsiyet bulacağına; şirkin karanlığına dalıp zilleti ısrarla tercih etmiş olması, bu cehalet türünün ancak okumayla elde edilebileceğini göstermiş oldu. Ülkemizde, cehaletini okuyarak elde etmiş kimi zavallıların, bu hadsizliklerinden sonra insanların içerisine çıkma hayâsızlığını hala göstermeleri; üniversitelerde yetişen insanların kalitesini göstermesi açısından ibret vericidir.
Ülkemiz üniversitelerinin bilimsel gelişmesi ve kalitesinin artırılması karşısında vasıfsız bir takoz gibi duran 'bu dışkı yiyicilerin' sorgulanamaması, sergiledikleri tahribatlara karşı yasal bir müeyyide ile karşılaşmamaları ve hala üniversitelerde barınmaları YÖK'ü ve diğer devlet ricalini hiç ilgilendirmiyor mu? Üniversitelerimizin bilimsel çalışma, nitelikli insan yetiştirme ve en başarılı üniversiteler arasına girme istatistikleriyle değil; ahlaki düşüklük, rezillik ve hayvanların bile tiksindiği davranışlarla gündeme gelmeye devam etmesi ilgililerin dikkatinden niçin kaçıyor?
Her şeyi bildiğini zannedip, hemen her konuda konuşmak gibi zaafı olanların, çirkefleşmesi, yalan söyleyip milli ve dini değerlerimize iftirada bulunması ve gündemde kalmak için her tür taklayı atmayı alışkanlık haline getirmesi, akademide ciddi bir sorun olarak karşımızda durmaktadır. Akıl etme ve düşünme kabiliyetini henüz elde edememiş bu zavallıların sağa sola saldırmaları ve özellikle İslam inancına yönelik basitliklerde bulunmaları kendi karanlık dünyalarının bir yansımasıdır.
Birileri dışkısını yiyebilir ve hatta bunu alışkanlık haline getirerek hayatının standardı haline getirebilir. Birtakım insanlar ömür boyunca putperest, inançsız veya bir ideolojinin çöplüğünde kendini heder edebilir. Ancak bu onlara İslam'ın kutsallarına ve inanç değerlerine saldırma hakkını asla veremez. Bu saldırıyı gerçekleştirme ahmaklığında bulunanların Ebu Cehil'in yanında kendilerine yer ayırdıklarını bilmeleri gerekir.
Çünkü okuyarak cehaleti elde edenlerin, kendi babalarının/Ebu Cehil'in yanından başka yer bulamayacaklarını bilmemiz gerekiyor. İsteyerek ve bilerek bu yolu tercih edenlerin nasipleri bu dünyada ancak zillet, öbür dünya da ise acıklı bir azap olacaktır.